19 Nisan 2018 Perşembe

                                       YATAK YARALARI



MOBİLİZASYON Mobilizasyon, hareket yeteneğini kaybetmiş bir organ veya oluşuma yeniden hareket yeteneği kazandırma olarak tanımlanır. Hastanın uygun zamanda ayağa kaldırılıp yürütülmesi ya da hareket ettirilmesidir. Hastayı hareket ettirme esnasında hastanın işbirliği düzeyinin saptanmalı, hasta yönünden gerekli güvenlik önlemleri alınmalı ve hasta mahremiyetine saygı gösterilmelidir. Hastanın hareket ettirilmesi ve taşınmasında daima vücut mekaniği ilkeleri göz önünde bulundurulmalıdır. Mobilizasyonun amacı; hastaların hareketsizlikten dolayı kas iskelet sistemine ilişkin fonksiyon kayıpları ve deformitelerin oluşmasını önlemek, solunum fonksiyonunu geliştirmek, fonksiyonel bağımsızlığını ve psikolojik iyiliğini artırmaktır. . Hareketsizliğe Bağlı Olarak Gelişebilecek Problemler Kalp, damar, kas, kemik ve diğer tüm doku ve organlar, hareket edebilme kabiliyetiile uyumlu, özel bir düzen ve denge halindedir. Hareket kabiliyetinin kullanılması ile gelişen vücut, hareket kabiliyetinin azaldığı durumlardan olumsuz etkilenir. Hareketsizliğin vücudumuza olumsuz etkileri kısa süreli yatak istirahatından sonra bile kendisini gösterir. Yatak istirahatının süresi uzadıkça sistemler üzerinde olumsuz etkilerine bağlı çeşitli komplikasyonlar meydana gelir. Bu komplikasyonlar iyileşmeyi geciktirdiği gibi kalıcı bozukluklara da neden olabilir. Hareketsizliğe bağlı gelişebilecek problemlerin sistemler üzerine olumsuz etkileri aşağıda tablo halinde verilmiştir.

 Mobilizasyonda riskli gruplar: 
 Kardiyoloji hastaları – MI, kardiak cerrahi, anjioplasti, hipertansiyon, periferik arter hastalığı, 
 Solunum sistemi- KOAH, astım, kısıtlayıcı akciğer hastalığı, 
 Kanser- kemik metastazı, 
 Metabolik- diyabet, renal yetmezlik, karaciğer yetmezliği, 
 Nörolojik hastalık- inme, ataksi, MS, 
 Kemik iskelet sistemi hastalığı- osteoporoz, 
 Psikiyatrik durumlar. 
 Mobilizasyonun kontrendike olduğu durumlar: 
 Ciddi hipotansiyon /hipertansiyon, 
 Taşikardi/bradikardi, 
 Şiddetli ağrı, 
 Bilinç bulanıklığı, 
 Kanama durumu, 
 Solunum sıkıntısı varsa hasta mobilize edilmez. 1.2. Hastayı Mobilize Etme Hasta, mümkün olduğunca erken ayağa kaldırılarak yürütülmelidir. Hastanın mobilizasyon işlemi için yapılacaklar 3 ayrı aşamada ele alınabilir. 1.2.1. İşlem Öncesi Hazırlık 
 Eller el yıkama standardına göre yıkanır ve gerekirse nonsteril eldiven giyilir. 
 Yapılacak işlemden önce hasta bilgilendirilir, izni alınır, iş birliği sağlanır. 
 Hastanın yaşam bulguları ölçülür ve değerlendirilir. 
 Hastanın bilinç düzeyi, görme ve işitme durumu, harekete katılma yeterliliği ve istekliliği değerlendirilir. 
 Hastayı hareket ettirmeden önce varsa IV kanülü ve sıvısı, foleykateteri, beslenme sondası, cerrahi dren ve tüplerine yönelik gerekli önlemler alınır. 
 Mobilizasyon için gerekli olabilecek yürüteç, tekerlekli sandalye, dizlik, koltuk değneği gibi yardımcı ekipmanlar hazırlanır. 
 Hasta abdominal bölgeye ilişkin cerrahi bir girişim geçirmişse oturmadan önce karın sargısı, yastık gibi malzemelerle bölge desteklenir. 
 Hastanın oksijen satürasyonuna göre oksijen desteği gereksinimi olup olmadığı değerlendirilir. 
 Hastanın ağrı durumu değerlendirilir. 1.2.2. İşlem Sırasında 
 Hastaya bilgi verilir, yatak yüksekse indirilir. 
 Hareket ettirme işlemleri sırasında hastanın mahremiyeti korunur. 
 Hasta yatağın kenarına çekilir.

 Hastanın koltuk altından tutularak, onun da hastayı kaldıran kişinin omuzlarından destek alması sağlanır ve yavaşça kaldırılarak oturtulur. 
 Baş dönmesi, bulantı olursa bir süre beklenir. 
 Hastanın bacakları yataktan sarkıtılır. 
 Hastada baş dönmesi, göz kararması, bulantı, baygınlık hissi varsa hasta ayağa kaldırılmaz, tekrar yatağa yatırılır. 
 Hasta yatak kenarında oturtularak beş dakika bu pozisyonda kalması sağlanır. 
 Hasta otururken karşıya bakması, gözlerini kapatmaması ve derin nefes alıp vermesi söylenir. 
 Hasta kendisini iyi hissediyorsa, ayaklarına terlik giydirilir. 
 Sağlık personeli bir ayağını öne doğru uzatarak, hastanın ayakları arasına yerleştirir. 
 Hastaya başını dik tutması, önüne bakmaması ve karşıya bakması söylenir. 
 Hastayı kaldıran kişi bir kolu ile hastayı koltuk altından, diğeri ile ön kolundan tutarak, yavaş yavaş ve dikkatle hastayı kaldırır. 
 Sağlık personeli ve hasta aynı anda yukarı doğru hareket eder. 
 Bir süre oturması gerekiyorsa hasta koltuğa oturtulur, gerekli vücut bölümleri desteklenir ve üşümemesi için üzeri örtülür. 
 Hasta dengesini sağladıktan sonra yürütülür, yorgunluk belirtileri izlenir ve fazla yormadan yatağına götürülür. 
 Hasta yürütülürken asla tamamen desteksiz bırakılmaz.

 Eğer hasta tekerlekli sandalye ile mobilize edilecekse; 
 Tekerlekli sandalye yatağa en yakın yere getirilir ve sabitlenir. 
 Ayak konulacak kısımlar yukarı gelecek şekilde kaldırılır. 
 Hasta koltuk altından desteklenerek tekerlekli sandalyeye geçirilir. 
 Sandalyenin ayak kısımları indirilir. 
 Gerekli olan bölgeler yastıkla desteklenir ve gerekli ise hastanın kaymaması için tespit bantları ile hasta güvenliği sağlanır. 
 Uzun süreli mobilizasyonlarda, IV mayi ve drenlerinin akışı, hekim istemine göre sağlanır. 
 Mobilizasyon sona erdirildiğinde tekerlekli sandalye yatağın en yakın yerine getirilir ve sabitlenir.  Hastanın sırtı yatağa dönük olmalıdır. 
 Sandalyenin ayak koyacak kısımlarının yukarı kaldırılması unutulmamalıdır. 1.2.3. İşlem Sonrası  Mobilizasyon sona erdirildiğinde hasta koltuk altlarından desteklenerek sırtı yatağa dönük bir şekilde yatağa oturtulur. 
 Hastaya yatağa alındıktan sonra uygun pozisyon verilir. 
 Hastanın yaşamsal bulguları kontrol edilir. 
 IV mayi ve drenlerinin akışı kontrol edilir. 
 Mobilizasyon sonrasında eller el yıkama standardına göre yıkanır. 
 Mobilizasyon, süresi ile birlikte gözlem kağıdınakayıt edilir. 1.3. Mobilizasyonda Dikkat Edilecek Noktalar 
 Hastanın mobilizasyonu hekim istemine uygun olarak yapılmalıdır. 
 Mobilizasyon öncesi ve sonrasında eller, el yıkama standardına göre mutlaka yıkamalıdır. 
 Sağlık çalışanı vücut mekaniğine dikkat ederek hareket etmelidir. 
 Yapılacak işlemden önce hasta bilgilendirilmeli, izni alınmalı, iş birliği sağlanmalıdır. 
 Hastanın yaşam bulguları kontrol edilmeli ve ağrısı değerlendirilmelidir. 
 Hastanın düşme riski değerlendirilerek gerekli önlemler alınmalıdır. 
 Hastanın boy ve kilosu ölçülerek hastayı hareket ettirme sırasında hangi aracın ve kaç kişinin gerektiği belirlenmelidir. 
 Mobilizasyon için gerekli yürüteç, tekerlekli sandalye, dizlik, koltuk değneği gibi yardımcı ekipmanları hazır bulundurulmalıdır. 
 Hastada drenaj kateterleri varsa, hasta mobilize edilirken takılı olduğu seviyeden aşağıda tutulmalıdır. 
 Hastanın oksijen satürasyonuna göre oksijen desteği gereksinimi olup olmadığı değerlendirilmelidir 
 Hastanın nörolojik durumu, ortopedik sorunu, deri sorunu, derin ventrombozu ve pulmoneremboli riski göz önüne alınmalıdır. 

 Hastanın kanama riski, anemisi ve hipoglisemisi varsa mobilize edilmemelidir. 
 Hareket ettirme işlemleri sırasında hastanın mahremiyeti korunmalıdır. 
 Renk solukluğu, bulantı, fenalık hissi gibi durumların varlığında hasta tekrar yatırılmalıdır. 
 Yerlerin kaygan ve ıslak olmamasına dikkat edilmelidir. 
 Mobilizasyon sırasında komplikasyon gelişirse mobilizasyon sonlandırılmalıdır. 
 Yapılan her türlü mobilizasyon işlemi süresi ile birlikte kayıt edilmelidir. 
 Yapılan her türlü mobilizasyon işlemi sonrasında eller el yıkama standardına göre yıkanmalıdır. 

 Hastanın kanama riski, anemisi ve hipoglisemisi varsa mobilize edilmemelidir. 
 Hareket ettirme işlemleri sırasında hastanın mahremiyeti korunmalıdır. 
 Renk solukluğu, bulantı, fenalık hissi gibi durumların varlığında hasta tekrar yatırılmalıdır. 
 Yerlerin kaygan ve ıslak olmamasına dikkat edilmelidir. 
 Mobilizasyon sırasında komplikasyon gelişirse mobilizasyon sonlandırılmalıdır. 
 Yapılan her türlü mobilizasyon işlemi süresi ile birlikte kayıt edilmelidir. 
 Yapılan her türlü mobilizasyon işlemi sonrasında eller el yıkama standardına göre yıkanmalıdır.

Yatak Yarasının Oluşumu Dokuları oluşturan hücreler beslenme, oksijen alma ve metabolizma atıklarını kan dolaşımı ile sürdürür. Eğer dokuların üzerinde bir bası oluşursa, dokulardaki kan akımı yavaşlar ve hücreler yaşamsal faaliyetlerini sürdüremezler. Oluşan basıncın süresi ve şiddeti artarsa kan akımı azalır ve durma noktasına gelir. Buradaki hücrelerde hasar artar ve yara oluşur. Sonuç olarak doku ölümü yani iskemi (dokunun kansız kalması) ve nekroz oluşur. Yatak yaralarının oluşma sürecinin erken dönemlerinde ilk olarak yara oluşan bölgede bastırılınca solmayan bir kızarıklık, ısı artışı, sertlik ve şişkinlik (ödem) görülür. Ciltteki hasar başladığında ise ısı artışı yerini soğukluğa bırakır. İlerleyen durumlarda mavi-mor renk değişimi, su toplaması gözlenir. Eğer yara eklem üzerinde oluşmuşsa ekleme ulaşıp yapısında bozulmalara yol açabilir. Beslenmesi ve bütünlüğü bozulan deri ve deri altı doku enfeksiyona açık hale gelir. Önce lokal enfeksiyon ardından sistemik enfeksiyon gelişebilir.
Yatak Yarasına Neden Olan ve Kolaylaştıran Faktörleri Vücudun belli bir bölgesinin, uzun süreli basınca maruz kalmasıyla birlikte oradaki kapiller dolaşım bozulmaya başlar ve bölgeye gelen kan miktarı azalır. Sağlıklı bir insan bu durumda rahatsızlık hissi duyar ve vücut pozisyonunu değiştirir. Duyu bozukluğu olanlarda veya felçli hastalarda bu sistem aksadığı için, belirli vücut kısımlarında basınç artışı olduğu halde hasta bunun farkına varamaz. Bu artış uzun süre devam ettiği takdirde, deri ve deri altı dokuların hücreleri kansızlık nedeniyle ölmeye başlar.Sonuçta yatak yarası ortaya çıkar. Yatak yarası oluşumunda en etkili faktör deriye aşırı bası uygulanmasıdır. Basının hem şiddeti, hem de süresi önemlidir. Deri basısı, 2-6 saat sürerse iskemi, 6 saatten daha fazla sürerse deride ülserasyon oluşturur. Nem, sürtünme, uygun olmayan yatak takımları, kötü hijyen, yanlış pozisyonlar, sert destekleyici yüzeyler, basıncı gidermek amacıyla geliştirilen araçların yanlış kullanımı, kötü beslenme, ileri yaş, düşük arterioler basınç intertisiyel (hücreler arası) sıvı akışı, duyusal stres, sigara ve deri ısısı yatak yaralarının başlıca nedenlerindendir. Deri bası duyusunun, aşırı basıya karşı uyarıcı görevi vardır. Bu nedenle paraplejik ve kuadripleji gibi deri duyusu bulunmayan hastalardayatak yaraları daha fazla oluşmaktadır. Paraplejik hastalarda istemsiz spazmlar, sürtünmeye sebep olarak yatak yarası oluşumunu kolaylaştırır. Spastisite, hastanın aynı pozisyonda daha uzun süre yatmasına neden olduğu için yatak yarasının oluşumunu hızlandırıcı etki yaratır. Yatak yaraları her zaman yatağa bağımlılıkla ilgili olmayabilir. Örneğin, deri yüzeyindeki geçici bir sıkışma, ezilme sonucunda da ortaya çıkabilmektedir.

Kötü deri hijyeni, yatak yarası oluşumuna katkıda bulunan önemli bir kolaylaştırıcı faktördür. Yatalak hastalardaki yatak yarası oluşumunun başka bir nedeni de mesane inkontinansına bağlı deriye uzun süre idrar temasının olmasıdır. Böylece oluşan doku zedelenmesi diğer faktörlerle birlikte yatak yarasına yol açar. Ayrıca oluşmuş yatak yaralarının iyileşmesini zorlaştırır. Malnütrisyon ve anemi, yatak yarası oluşumunda rol oynar çünkü deri ve doku beslenmesini ve iyileşmesini bozar. Enfeksiyon, hastanın sistemik ve metabolik dengesini bozarak doku beslenmesini ve doku savunmasını olumsuz etkiler. Enfeksiyon, yayılarak basıya uğrayan iskemik dokulara daha kolay yerleşir ve doku direncini daha da azaltır. Yatak yarası oluştuktan sonra başlangıçta enfeksiyon olmasa bilekontaminasyon ile yarada enfeksiyon ortaya çıkar. Bu da yatak yarasının iyileşmesini engeller.

Yatak Yarası Oluşmasında Risk Faktörleri 
 Sürtünme ve ayrılma: Sürtünme tek başına sadece epidermis ve dermisin üst tabakasında zedelenmeye yol açar. Ancak sürtünme yerçekiminin etkisi ile derin dokularda ayrılmalara neden olur. 
 Yaş: Yaşın ilerlemesi ile birlikte ortaya çıkan bazı değişiklikler yatak yaralarının gelişmesinde rol oynamaktadır. Deri turgorunda bozulma, serum albumin düzeyi ve immün cevapta azalma, zayıflık, doku elastikiyeti kaybı, epidermis ve dermis arasındaki bağlantının zayıflaması, mental durumun bozulması yaşlılarda yatak yaralarının gelişmesinde rol oynayan başlıca faktörlerdir. 
 Yetersiz beslenme: Yetersiz beslenen hastalarda ciddi kas atrofisi meydana gelir. Malnütrisyon, obezite, zayıflık, anoreksia, anemi NG (Nazogastrik) sondaile beslenmesi yara iyileşmesini güçleştirir. 
 Bilinç durumu: Bilinç düzeyinde azalma, sedasyon vb. durumlar yatak yaralarına Neden olur 

 Hareket durumu: Hareket kısıtlılığı, yatağa/sandalyeye bağımlılık yatak yarasının oluşumunda etkilifaktörlerdir. 
 Anemi: Anemili hastalar, yatak yarası oluşma riski taşırlar. Hemoglobin düzeyinin azalması oksijen taşıma kapasitesini ve dokulara giden oksijen miktarını azaltır. Bu nedenle basınç altında kalan dokuların nekrozu daha kolay olur. 
 Obezite: Obezite, yatak yarası gelişimini hızlandırabilir. Yağ dokusu ve alttaki dokular iskemik (dokulardaki kanlanmanın bozulmasına bağlı hücre ölümü) yaralanmaya karşı daha duyarlıdır. 
 Ödem: Hücreler arası sıvının artması sonucu kapiller dolaşım, oksijen ve artık ürünlerin hücresel değişimi engellediğinden dokunun yapısı etkilenir ve doku yaralanması kolaylaşır.  Enfeksiyon: Enfeksiyon ve ateş, hipoksikolan dokuların metabolik gereksinimlerini daha da arttırarak iskemik yaralanmaya karşı daha duyarlı hale getirir. 
 Arterioskleroz: Arterioskleroz olan bölgenin kanlanması tıkanma nedeniyle azalır. Kanlanmanın azalması bu bölgeye gerekli besin maddelerinin ve oksijenin sağlanması ile artık ürünlerin bu bölgeden uzaklaştırılmasını engeller. 
 Dolaşım bozukluğu: Azalmış dolaşım, dokuyu hipoksik ve iskemik hasara karşı daha duyarlı hale getirir. 
 Hastalıklar: Hareket kısıtlılığına yol açan ve dokulara kan ile oksijen taşınmasını etkileyen hastalıklar, yatak yaralarının gelişmesinde rol oynar. Örneğin; yatağa ya da tekerlekli sandalyeye bağımlı olan, kalça kırığı gelişen ve diabetik kişilerde yatak yarası gelişme riski yüksektir. 
 İlaçlar: Bazı ilaçlar yatak yaralarının gelişmesine yatkınlığı arttırabilir. Trankilizanlar ve sedatifler, bireyin duyu ve hareket yeteneğini azaltabilir. Steroidler ise dokuların normal yapısını bozar. Kemoterapikajanlar, radyasyon tedavi simalign hücrelerle birlikte normal hücrelere de zarar verir. 
 Alçı, traksiyon ve ortotik araçlar: Alçılar ve traksiyon, hastanın veya bir ekstremitenin hareketini azaltır. Alçılı bir hastada, alçının deriye sürtünmesinden kaynaklanan mekanik dış sürtünme gücü yatak yarası gelişme riskini arttırır. Servikal kolar (boyunluk) gibi ortotik araçlar yatak yaralarına neden olur. 
 Hastane iklimlendirmesi: Taze hava, kirliliği azaltan bir faktördür. Hastane içindeki hava mikroorganizmalarla kirlenmiş durumdadır. Havalandırma sistemi ile içeride pozitif basınç oluşturularak dışarıdan filtre edilmemiş havanın girmesi önlenir. Hasta odası sıcaklığı, 24°C-27°C ve nem, %30-%60 olmalıdır. Uygun olmayan sıcaklık ve nem, bakterilerin üremesine neden olur. İdrar ve dışkısını tutamayan ya da aşırı terleyen kişilerde atak yarası gelişme riski yüksektir. 
 Diğer faktörler: Sigara içme, kuru cilt, büyük ameliyatlar, travmalarkan viskozitesinin artması ve kan basıncının azalması yatak yaralarının gelişmesinde rol oynayan diğer faktörlerdir.

 Basınç Bölgeleri ve Basıncın Azaltılması Yatak yaralarının gerek önlenmesinde, gerekse tedavisinde temel ilke ağırlık taşıyan bölgelerin uğradığı basıncı en aza indirmek ve uzun surely basıdan kaçınmaktır. Amaç hastanın ağırlığını eşit olarak dağıtmak ve idealde vücudun hiçbir bölgesinde 32 mmHg’dan daha yüksek basınç oluşturmasına izin vermemektir. Vücut ağırlığını taşıyan noktaların yüzeylerle temas ettiği yerlerde basınç yoğunlaşır. Bu ağırlığı taşıyan noktalar genellikle kemik çıkıntılar üzerinde oluşur. Kemik çıkıntılar üzerindeki dokuların basınca direnci yumuşak dokulara oranla daha düşüktür. Bu nedenle bu bölgelerde yatak yarası gelişmesi daha sık olmaktadır. Yatak yaralarının en sık geliştiği bölgeler, sakrum, koksiks, iskium, büyük trokanterler üzerindeki alanlar ve topuklardır. Hasta, yatağa uzandığı veya bir sandalyeye oturduğu zaman, vücut ağırlığı büyük ölçüde kemik çıkıntılar üzerinde taşınır. Yatarken vücudun ağırlığını sakrum bölgesi, bacakların ağırlığını ise topuklar taşımaktadır. Bu yüzden yatak yaraları en çok sakrum ve topukların üzerinde görülür. Hastada risk altındaki cilt bölgelerinde, basının en aza indirgenmesi için hastanın pozisyonu değiştirilmelidir. Böylece ciltteki bölgelerden yükkısmen veya tamamen kalkar. Genellikle başın çevrilmesi veya alta küçük yastıkların konması gibi küçük pozisyon değişiklikleri yeterli olmaktadır. Prone pozisyonunda basınç noktaları; yanak ve çene, omuz başları, kadında göğüsler, erkekte genital organlar, dizler ve ayak başparmağıdır.
Supine pozisyonunda basınç noktaları; oksipital bölge, skapula, dirsekler, sakrum, topuklar ve yatak takımlarının basıncı sonucu ayak başparmağıdır.
Lateral pozisyonda basınç noktaları; kulaklar, omuz başları, dirsekler, kostaların yan kısımları, trokanterler, dizin, ayağın ve topuğun yan kısımlarıdır.
Fowler pozisyonunda basınç noktaları; topuklar, sakrum bölgesi ve iskiyum bölgesidir. 
 ekerlekli sandalyede oturur pozisyonda basınç noktaları; ayaklar, topuk, dizlerin arkası, sakrum ve scapuladır.

Yatak Yarasının Evreleri Yatak yaralarının evrelere ayrılması tanı ve tedaviye cevabı değerlendirmek bakımından yararlıdır. NPUAP (National Pressure Ulcer Advisory Panel) evrelendirmesine göre basınç yaralarının oluşum evreleri şöyledir: Evre-I: Deride bastırmakla solmayan kızarıklık (inflamasyon) mevcuttur, deri bütünlüğü bozulmamıştır. Kızarıklık basınç kalktıktan sonra 30 dakikadan fazla kalır. Bu evre uyarı olarak algılanmalıdır. Genellikle kendiliğinden iyileşir. Gerekli önlemler (pozisyon, hijyen, masaj vb.) alınmalıdır. Evre-II: Epidermis, dermis veya her ikisini birden içeren doku kaybı vardır. Ülser yüzeyseldir ve klinik görünümü abrasyon (sıyrık), bül ya da sığ bir krater şeklinde olabilir. II. evrede yüzeysel gibi görünen bir basınç ülseri derin dokularda III. evre olabilir. Bu nedenle yara dikkatle izlenmelidir. Yara kendiliğinden ya da pansumanla iyileşir, enfeksiyondan korunmalıdır.

Evre-III: Deri ve deri altı dokularda kas fasyasının altına inmeyen tam kayıp vardır. Ülser derin bir krater görünümündedir. Kemik, tendon ve eklemlere kadar uzanmaz. Yara yatağı genellikle ağrısızdır. Hastanın protein ve enerjiden zengin beslenmesi sağlanır. Bu evredeki bir yaranın kendiliğinden kapanması aylar süreceği için genellikle cerrahi müdahale yapılır.
Evre-IV: Tam derinlikte doku kaybı vardır. Dermis, fasya, kas ve kemik dokularına kadar ilerleyen ülserasyon vardır. Yarada kemik ve tendonlar görülebilir.


Yatak Yarasını Önleyici Araç Gereçler Teknolojinin gelişmesi ile pozisyon vermeye yardımcı aletler ve özel yataklar gibi araçların miktar ve çeşitliliğindeki artış, bası yaralarının önlenmesinde önemli katkılarda bulunmaktadır. Yatak yaralarını önleme stratejilerinin temel noktası hasta ve yüzey arasındaki bası, sürtünme, tahriş, ısı ve nemin hem yoğunluğu hem de bu faktörlere maruz kalınan süreyi azaltmaktır. Yatak yaralarının önlenmesinde kullanılan Önleyici araç gereçlerde (destek yüzeyler) basıncın geniş bir alan üzerine dağıtımını sağlayarak kılcal dolaşımın sürdürülmesine ve deri bütünlüğünün bozulma riskinin azaltılmasına yardımcı olur. Tek başına destek yüzeylerin önleme ve tedavi etmede üstünlüğü yoktur. Yatak yaralarını koruma ve tedavi programının bir parçası olarak kullanılırlar. Dünyada en sık kullanılan destekleyici yüzey malzemesi yastıklardır. Yüksek riskli hastalarda basınç azaltıcı veya rahatlatıcı yatak ve minderler kullanılabilir. Bu araç gereçler kullanılırken dikkat edilmesi gereken en önemli ayrıntı pozisyon vermenin ihmal edilmemesi gerektiğidir.

Bası azaltmada kullanılan araçlar statik veya dinamik olmak üzere iki grupta sınıflandırılabilir. Statik olanlar arasında çeşitli destekleyici malzemeler, sünger ya da silikon jel gibi maddelerden yapılmış yastıklar, şilteler, yumurta kapları ve koyun pöstekisi sayılabilir. Silikon jelden yapılmış oturma yastıkları ve destekler pahalı olmalarına karşın basıncı iyi dağıttıkları için faydalıdır. Koyun pöstekisi ise dayanıksız, temizliği güç ve kısa sürede sertleşerek kullanılmaz hale gelmesine karşın bası yaralarının önlenmesinde etkili olduğu saptanmıştır. Koruyucu şilteler arasında su yatakları, statik ya da değişken havalı şilteler sayılabilir. Havalı yataklar yatak içinde ardışık şişip sönen düzenekleri sayesinde hareketsiz şekilde yatan hastaya masaj etkisi yapar, kan dolaşımını hızlandırır, kemik çıkıntılarındaki basıncı azaltır böylece yara oluşumunu engeller. Sıklıkla kullanılan dinamik cihazlar havalı yataklardır. Havalı yataklarda hastanın kilosuna göre uygun basınç ayarı yapılabilmektedir. Ayrıca bazı havalı yataklarının pozisyon verme ve ventilasyonu (hava üfleme özelliği) sağlama gibi özellikleri de bulunmaktadır. Hastaların altta kalan kısmına hava üfleme özelliğiyle hastaların vücudunun alt kısımlarının da hava almasını, böylece hastanın vücudunun oksijenle temasını sağlamaktadır. Ayrıca havalandırma sayesinde terin hasta ile yatak arasında nem oluşturmasını engelleyerek hastanın yatağa temas eden yüzeyinin kuru kalmasını sağlar. Pahalı ve büyük olmaları bu yatakların dezavantajıdır. 
 Havalı yatak kullanımında dikkat edilecekler 
 Havalı yatak hasta karyolasının üzerine yatağı kaplayacak şekilde serilerek alt uçları yatağın köşesinden alta doğru kıvrılmalıdır.Havalı yatağın pompası yatağın dış kısmına gelecek şekilde yerleştirilmelidir. 
 Bütün hava hücreleri kontrol edilerek bu hücrelerin birbirine paralel olmasına ve üst üste gelmemesine dikkat edilmelidir. 
 Havalı yatağın hava hortumu pompaya takılarak bağlantının gevşek olmamasına dikkat edilmelidir.  Havalı yatağın üzeri alezle kaplanarak temiz bir çarşaf serilmelidir. 
 Pompanın fişi prize takılarak kontrol panelindeki güç düğmesi çalıştırılmalıdır. 
 Havanın hortuma geçişi kontrol edilmelidir. 
 Hastanın ağırlığına göre basınç düğmesi ayarlanmalıdır. 
 Havalı yatağın şişme işlemi bittikten sonra hasta yatağa yatırılmalıdır. 
 Hasta, üzerinde yattığı süre boyunca havalı yatak pompası elektrikten çıkarmamalı ve düğmesi kapatılmamalıdır. 
 Elektrik ekipmanlarını kullanırken dikkatli olmalıdır. 
 Havalı yatak kullanılmadığı zaman fiş elektrikten çekilmelidir. 
 Elektrik ekipmanları nemli bölgede bırakılmamalıdır. 

 Temizlikte endüstriyel yağ çözücü, yağ arındırma ve asetik çözücü gibi aşındırıcı temizlik ürünleri kullanılmamalıdır. Hafif deterjan (alkol bazlı olmayan) kullanılabilir. 
 Havalı yatak kesici ve delici maddelerden uzak tutulmalı delinmemesine dikkat edilmelidir. 
 Havalı yatak elektrik kaynağına bağlıyken taşınmamalıdır.

Ayak destek tahtaları, ayaklarını doğal pozisyonda düz tutmak ve yatak üst takımlarının ayaklara basınç yapmasını önler. Yatak çerçeveleri, battaniye ve yatak örtülerinin ağırlığının hasta üzerine yaptığı basıyı önlemek amacıyla kullanılır. Hiçbir otomatik sistemin yatak yaralarının önlenmesinde hasta bakımının yerini alamayacağı asla unutulmamalıdır. Koruyucu topuk jel pedlerin basıyı, terlemeyi ve nem oluşumunu azaltarak yara oluşumunu engelleyici özellikleri vardır. Topuk ve vücudun çıkıntılı bölgelerinde kullanılan pedler, konmak istenilen bölgeye göre ortasından bir parça kesilerek çıkartılır. Topuk koruyucu, topuktan tüm basınç yükünü alıp baldıra dağıtarak baskıyı etkin bir şekilde giderir. Yatak yaralarının oluşumunu engeller.
Uygun destek yüzey seçiminde, hastanın yatak içindeki mobilite düzeyi, konforu, ısı kontrolü, bakım verilen ortam ve bakım koşulları gibi faktörler dikkate alınmalıdır. Hastanın yatak yarası gelişimi ile ilgili bireysel risk faktörleri de değerlendirilmelidir.


Yatak Yaralarının Önlenmesi Yatak yarası oluşursa, hastanın genel durumu bozulur, ağrı ve rahatsızlık hisseder, yaşam kalitesi düşer, tedavi ve bakım zorlaşır, hastanın hastanede kalış süresi uzar ve tedavi maliyetleri artar. Bu nedenle yatak yarasında en önemli yaklaşım, yara açılmadan önce önlem almaktır. Yatak yaralarının önlenmesinde ise en büyük rol hastaya yirmi dört saat bakım veren sağlık personeline düşmektedir. İyi bir hasta bakımıile yatak yarası büyük oranda önlenebilmekte ve Evre I’de hastalığın ilerlemesi durdurulabilmektedir. Yatak yarası açısından riski yüksek hastanın önceden belirlenmesi, yaranın erken tanınması ve erken müdahale, yatak yarasının önlenmesinde atılacak ilk adımlardır. Hastada risk değerlendirmesi, ilk olarak hastaneye yatışında yapılmalı; daha sonra genel durumuna göre düzenli aralıklarla kontrol edilmelidir.Risk değerlendirmesi için bazı ölçekler mevcuttur. Günümüzde yatak yarası risk değerlendirmesi için, Norton, Braden, Gosnell ve Waterlow gibi farklı ölçekler bulunmaktadır. Bakım veren sağlık personeli bu araçlardan herhangi birini seçip kullanarak yatak yarası gelişimini kolaylaştıracak faktörleri saptanmalıdır. Risk değerlendirme aşamasında ölçek kullanma ve yatak yarası riski olan tüm durumların irdelenmesi, yara oluşmasını önleme acısından oldukça önem taşımaktadır. Bu aşamanın etkin uygulanması koruyucu girişimlere karar vermek için bakım veren kişilere sistemli bir yöntem sağlar. Ayrıca yatak yaralarının önlenmesi için hasta ve ailesine, yatak yarasına neden olan faktörler, bu faktörlerin önlenmesi, basınç bölgeleri, yatak yarasının erken belirtileri, bu belirtiler oluştuğunda ne yapması ve yatak yarasını önlemede kullanılan araç gereçler konusunda eğitim verilmelidir.
Yatak Yarası Komplikasyonları Yatak yaralarının tedavisi sonrasında flep nekrozu, hematom, yarada sıvı toplanması, yara enfeksiyonu ve sütur hatlarında açılma gibi cerrahi sonrası erken dönemde ortaya çıkan komplikasyonlar olabilir Ayrıca ülserlerin yinelemesi ve karsinom gelişmesi gibi geç dönem komplikasyonları da olabilir. 

                        HASTANIN DURUM DEĞİŞİKLİĞİ         



                                     YAŞAM BULGULARI   




Yaşam bulguları (vital bulgular) olarak ifade edilen vücut ısısı, nabız, kan basıncı ve solunum bireyin sağlık durumunun göstergeleridir. Bireyin fizyolojik işlevlerindeki değişiklikler yaşam bulguları değerlerine yansır. Bu nedenle yaşam bulgularının normal değerlerden sapması organizmada dengenin (homeostazisin) bozulduğunu ya da bir sorun olduğunu gösterir. Yaşam bulgularının ölçülmesi, hastanın yaşamını tehdit edebilecek en temel fonksiyonlarının izlenmesidir. Hastanın sağlık durumunun izlenmesinde ve ortaya çıkan sorunların tanımlanmasında son derece önemlidir. Yaşam bulgularının ölçümü oldukça kolaydır; ancak yaşam bulgularını etkileyen değişkenlerin bu bulgulara nasıl yansıdığını, aralarındaki ilişkinin ne olduğunu ve yaşam bulgularındaki değişikliklere yönelik girişimlerin neler olduğunun bilinmesi gerekir.


 Yaşam bulgularının izlenmesinin önemi;
 Normal dışı durumları belirlemek,
 Değişikliklere göre uygun tedaviyi zamanında belirlemek,
 Uygun bakım hizmetlerini belirlemektir.

 Yaşam bulgularının izlenmesinde bilinmesi gerekenler;
 Bulguların normal sınırları,
 Hastanın tıbbi öyküsü ve kullandığı ilaçlar,
 Bulgularda değişiklik yaratan çevre koşulları,
 Ölçüm aletinin doğruluğu,
 Doğru ölçüm kriterlerinin bilinmesi gerekir.
 Yaşam bulgularının değerlendirilmesini gerektiren durumlar;
 Hasta kabulünde ve muayeneye hazırlarken,
 Doktor istemine uygun zamanlarda,
 Hastanın durumunda ani bozulma olduğunda,
 Kalp ve solunum sistemini etkileyen ilaçların uygulamasından önce ve sonra,
 Cerrahi işlem öncesi ve sonrası,
 Yaşam belirtilerini etkileyebilecek girişimlerden önce ve sonra,
 Tanı işlemlerinden önce ve sonra,
 Kan ve kan ürünleri transfüzyonundan önce, transfüzyon süresince ve sonrasında,
 Hasta kendisinde bir farklılık hissettiğinde yaşam bulgularının izlenmesi gerekir.
 Yaşam bulgularının izlenmesinde dikkat edilecek noktalar;
 Yaşam bulgularının belirlenen periyotlarda alınmasına,
 Ölçülen bulgunun normal sınırlarına,
 Hastanın tıbbi öyküsü ve kullandığı ilaçlarına,
 Elde edilen verilerin bir önce alınan verilerle karşılaştırılmasına,
 Bulgulardaki değişiklikleri oluşturan çevre koşullarına,
 Ölçüm aletlerinin doğruluğuna ve doğru ölçüm kriterlerine dikkat edilmelidir.
 Yaşam bulgularını etkileyen faktörler;
 Yaş
 Cinsiyet
 Fiziksel aktivite
 Günlük döngü
 Emosyonel durum (Duygu durumu)
 Çevre
 İlaçlar
 Diğer faktörler

Vücut Sıcaklığı İnsan organizmasının işlevsel olabilmesi için belirli bir düzende ısıya gereksinimi vardır. Organizma yalnızca 35-43°C arasında canlılığını sürdürebilir. Vücut sıcaklığı, iç ısı ve yüzey ısısı olmak üzere iki tip ısıdan oluşur. Vücudun iç ısısı derin dokuların ısısıdır ve çok düzenlidir, normal değeri 37±1°C'dir. Isı üretimi ile ısı kaybını sağlayan tüm ısı kontrol mekanizmaları bu değeri sürdürmeye çalışır. Bu sayede vücudumuzun iç dengesi için gerekli ısı korunur. Vücudun yüzey sıcaklığı, çevre sıcaklığı ile ilişkili olarak daha kolay düşer ya da yükselir.


 Vücut sıcaklığının düzenlenmesi; Hipotalamus ısı üretim ve kaybının fiziksel ve kimyasal süreçlerini bir arada düzenleyen başlıca merkezdir. Hipotalamusun ısıyı kontrol eden mekanizmasının tümüne hipotalamik termostat denir. Hipotalamik termostat vücut ısısının çok sıcak ya da soğuk olduğunu reseptörler yolu ile haber aldığında ısıyı düşürücü veya yükseltici işlemleri başlatır. Bu kontrol mekanizmasına termoregülasyon denir. Termoregülasyon vücut iç ısısını 37±1 ºC değerinde sabit tutar.



 Vücut sıcaklığı oluşumu; Vücut sıcaklığı, ısı üretimi ile ısı kaybı arasındaki denge ile elde edilir. 
 Isı üretimi: Organizmada ısı, metabolizma sonucu üretilir. Bazal metabolizma hızı, kas çalışması, tiroit hormonları, sempatik sinir sisteminin uyarılması ısı üretimini etkileyen faktörlerdir. 
 Isı kaybı: Isı kaybı ise terleme, yüzeysel kan dolaşımının fazla olması, ince ve hafif giysilerin giyilmesi ve hava hareketi ile oluşur. Isı kaybı dört temel süreçte gerçekleşir. o Evaparasyon (Buharlaşma): Vücuttan su(ter) buharlaşırken ısı kaybedilir. Deriden terleme ve akciğerlerden ise solunumdaki nem ile ısı kaybı olur. Kişi terlemese bile farkında olmadan deri ve akciğerlerinden günde ortalama 450-600 ml su buharlaşır. o Radyasyon (Işınım-ısı ışınları): İki cisim arasında herhangi bir temas olmaksızın ısının bir cisim yüzeyinden diğer bir cisim yüzeyine aktarımıdır. Normal oda ısısında çıplak oturan bir kişi toplam ısı kaybının yaklaşık %60’ını bu yolla kaybeder. Bu nedenle vücut ısısı yükselen hastanın giysilerinin çıkartılması vücuttan ısı kaybını artırdığı için ateşin düşürülmesinde bir yöntem olarak kullanılır. Vücut ısısı çevredeki ısıdan yüksekse ısı ışınları vücuttan çevreye doğru yayılır. Koyu renkli, kapalı ve kalın giysilerin giyilmesi, radyasyon yoluyla gerçekleşen ısı kaybını azaltır. o Kondüksiyon (İletme): Temas eden iki cismin birbirlerine ısı aktarmasıdır. Isı aktarımı ısısı yüksek olan bir cisimden düşük olan cisme doğru olur. Soğuk uygulama ve ılık duş kondüksiyon yoluyla vücut ısısını düşürmektir. o Konveksiyon (Hava akımı): Hava akımının etkisiyle vücuttan ısı kaybedilmesidir. Deriye temas eden hava ısındığı zaman yükseleceğinden vücudun etrafında sürekli az miktarda konveksiyon bulunur. Odanın pencerelerini açılması, yürüme, koşma, soğuk hava ve soğuk suya maruz kalma, konveksiyon yoluyla ısı kaybına neden olur.
                 


 Vücut sıcaklığını etkileyen faktörler; 
 Yaş: o Yenidoğanda henüz ısı merkezi tam olarak olgunlaşmadığı için vücut ısısı iyi düzenlenemez, çevre ısısı ile aynı yönde çok çabuk düşüp yükselebilir. o Adölesan dönemine ulaşıncaya kadar vücutta ısı dengesi zor kurulur. o Yetişkinlikte organizmada ısı dengesi kurulmuştur. o Yaşlılık döneminde ise bazal metabolizma hızındaki yavaşlama, deri altı yağ dokusunda ve ter bezlerinin aktivitesinde azalmaya bağlı olarak sıcaklık değişikliklerine duyarlı hâle gelir. 
 Günün saati: Vücut sıcaklığı gün içinde değişebilir. Sabah en düşük, öğleden sonra en yüksek seviyededir. Günlük ısı değişiklikleri ortalama 0,3-0,5 °C arasında değişir. 
 Hormonlar: Troit hormonu ve büyüme hormonunun salgısı arttıkça beden sıcaklığı artar. Kadınlarda menstural siklusta(adet dönemi),ovulasyon(yumurtlama) dönemine kadar vücut sıcaklığı düşük seyrederken ovulasyon sonrası yükselir. 
 Fiziksel aktivite: Kas çalışması sırasında enerji gereksinimi arttığından kaslarda metabolizma hızlanır, dolayısıyla vücut sıcaklığı artar. 
 Stres: Korku ve anksiyete(gerginlik) gibi durumlarda vücut sıcaklığı yükselir. 
 Çevre: Birey çevre sıcaklığının etkisine karşı vücut sıcaklığını giyim biçimiyle dengelemeye çalışır. Soğuk ortamda koyu renk, kalın giysiler giyilerek ısı kaybı azaltılmaya; sıcak ortamda ise ince, açık renk giysilerle ısı kaybı artırılmaya çalışılır. 
 Beslenme, uyku hâli, anama ve vazodilatatör(damar genişletici) ve sedatif (sakinleştirici) maddelerin alınması da vücut sıcaklığını etkiler. 
 Vücut sıcaklığının ölçüm sıklığı; 
 Hasta kabulünde ve muayeneye hazırlanırken, 
 Stabil hastalarda günde iki kez (sabah / akşam), 
 İnvaziv girişimlerden önce ve sonra, 
 Vital bulguları etkileyebilecek hemşirelik uygulamalarından önce ve sonra, 
 Yoğun bakım hastalarında 4 saatte bir, 
 Sıcak ya da soğuk uygulamadan 30 dakika sonra, 
 Post-operatif dönemde; o İlk bir saatte 15 dakikada bir, daha sonraki saatlerde, hastanın ameliyat tipi ve durumuna göre belirlenecek sıklıkta. 


 Çocuk hastaların sağlık durumunda sık ve ani değişimler olabilir; bu nedenle çocuk hastaların beden ısısı ölçüm sıklığına, çocuğun durumuna göre karar verilir. 
 Vücut sıcaklığı değişiklikleri; 
 Hipotermi: Vücut ısısının 36 °C’ nin altında olmasıdır. 
 Hipertermi (Febris = Pyrexia): Vücut ısısının 37,2 °C’ nin üzerinde olmasıdır. 
 Sürekli ateş (Continued fever): Vücut ısısı sürekli 37 °C’ nin üzerinde olup sabah akşam sıcaklık farkı 1°C'den azdır (örneğin: tifo). 
 Bacaklı ateş (Remittent fever): Sabah akşam sıcaklık farkı 1°C'den fazladır; ancak en düşük düzeyinde bile 37 °C’ nin üzerindedir (örneğin: pnömoni). 
 Aralıklı ateş (İntermittent fever): Sabah akşam sıcaklık farkı 1°C'den fazladır ve arada bir normale iner. Genellikle üşüme ve titreme ile yükselir ve ardından terleme oluşur (örneğin: kolesistit, piyelonefrit, tonsillit). 
 Tekrarlayan ateş (Recurrent fever): Birdenbire çıkar, 3-5 gün sürdükten sonra yine birdenbire düşer. Bir süre normal seyreder, tekrar yükselir ve bu şekilde nöbetler halinde sürer (örneğin: sıtma).  Dalgalı ateş (Febris undulans): Ateş yavaş yükselir, birkaç gün yüksek kaldıktan sonra yavaş yavaş düşer. Bu dalgalanma haftalarca sürebilir (örneğin: bruselloz). 
 Bifazik ateş (saddleback): Ateşli birkaç günden sonra yaklaşık bir günlük ateşsiz bir devre ve sonra yeniden birkaç günlük ateşli bir devreyle tanımlanmaktadır. (örneğin: influenza, poliomiyelit ve viral enfeksiyonlarda) 
 Normalin biraz üstü ateş (Subfebril): Vücut ısısı 37 ile 37.7°C arasındaki durumlarda kullanılan bir terimdir. Ateş 38°C’nin üzerine çıkmaz (örneğin: tüberküloz) 
 Ters ateş (İnvers): Vücut ısısı sabah ölçümlerinde daha yüksek, akşam ölçümlerinde daha düşüktür. 

Vücut Sıcaklığı Ölçüm Bölgeleri Vücut ısısı hastanın yaşı, hastalığı ve ölçüm kolaylığına göre farklı yollardan ölçülebilir. Vücut ısısı ölçüm bölgeleri şunlardır: 
 Aksiller yol (Koltuk altından ölçüm):Termometre koltuk altına yerleştirilerek en az 5 dakika bekletilmelidir. 
 Oral yol (Ağız içinden ölçüm) :Termometrenin gümüş kısmı hastanın dilinin altında kalacak şekilde yerleştirilir ve en az 3 dakika beklenir. 
 Rektal yol (Makattan ölçüm): Hasta Sim’s pozisyonuna alınır ve termometrenin gümüş kısmı; Bebeklerde 1 – 1.5 cm Çocuklarda 2 – 2.5 cm Erişkinde 3 – 3.5 cm anüsten içeriye ilerletilmelidir. 9  Frontal yol (Alından ölçüm): Temassız termometre kullanılıyorsa alına temas ettirilmeden ölçüm yapılır. 
 Timpanik yol (Dış kulak yolundan): Timpanik termometre dış kulak yolu 1/3’lük kısma yerleştirilerek ölçülür.
Vücut Sıcaklığı Ölçen Araçlar Vücut sıcaklığı ölçümünde ölçüm bölgelerine göre farklı termometreler kullanılmaktadır

Vücut Sıcaklığı Ölçüm Teknikleri ve İşlem Basamakları 
 Eller yıkanır, eldiven giyilir. 
 Hastanın kimlik bilgileri doğrulanır. 
 Kullanılacak cihazların kalibrasyonları(doğru ölçüm testi) ve bakımları kontrol edilir. 
 Hastaya / ailesine işlem hakkında bilgi verilir. 
 Hasta mahremiyetine özen gösterilir. 
 Ölçüm yapılacak bölgeyi belirlemek için hasta değerlendirilir. 
 Ölçüm için hastaya uygun pozisyon verilir. 
 Oral ölçüm için; oturur ya da sırt üstü pozisyonu, 
 Aksiller ölçüm için; oturur, sırt üstü, yan yatış poziyonu, 
 Rektal ölçüm için; sims pozisyonu, 
 Timpanik ölçüm için; oturur ya da yan yatış pozisyonu. 
 Hasta ölçüm için hazırlanılır. 
 Oral yolla ölçüm yapılacaksa; termometre hastanın ağzına, dilin alt sağ ya da sol yanına yerleştirilir. Hastanın kişisel termometresinin olması gerekir. 
 Ağızdan ısı ölçülmeden yarım saat önce sıcak veya soğuk sıvı alınmamalıdır. Dudaklar kapalı olmalı, fakat dişler sıkılmamalıdır. 
 Aksiller ölçüm yapılacaksa; bölge terliyse tampone edilerek kurulanır ve termometre koltuk altına deriye tam temas edecek şekilde yerleştirilir. 
 Rektal ölçüm yapılacaksa; işlem öncesi eldiven giyilir. Yetişkinlerde 3,0-3,5 cm, 5 yaştan büyük çocuklarda 2- 2,5 cm kayganlaştırıcı bir madde ile termometrenin ucu yağlanır. Baş ve işaret parmağı kullanılarak anüs açılarak termometrenin uç kısmı yerleştirilir. Ölçüm sonrası kayıt yapılırken mutlaka rektal yoldan olduğu belirtilmelidir. 
 Timpanik ölçüm yapılacaksa; cihazın çalışıp çalışmadığı kontrol edilir ve cihaz çalışıyorsa cihazın ucuna tek kullanımlık prob(başlık) dış kulak yolunun 1/3’lük kısmına yerleştirilir. 
 Timpanik ölçümde, yetişkinlerde kulak kepçesi yukarı ve geriye doğru, 3 yaş altı çocuklarda ise aşağı ve geriye doğru çekilerek prob yerleştirilir. 
 Frontal bölgeden ölçüm yapılacaksa, termometrenin kullanım kılavuzu bilgileri dikkate alınarak ölçüm yapılır. 
 Elektronik termometre ise düğmesine basılır. 
 Kullanılan termometre ve kullanım yoluna uygun süre beklenir. 
 Sinyal sesi duyuluncaya kadar termometrenin ucu yerinde bırakılır ve termometrenin göstergesindeki sıcaklık değeri okunur. 
 Yapılan değerlendirmede hastanın normal sıcaklık değeri ile ölçülen sıcaklık değeri karşılaştırılır ve kaydedilir. 
 Beklenen ve beklenmeyen hasta sonuçları belirlenir. 
 Hastaya / ailesine sonuç hakkında bilgilendirilir. 
 Malzemeler kaldırılır, tekrar kullanıma hazır hale getirilir. 
 Eldivenler çıkarılarak eller yıkanır. 

 Oral yolla vücut sıcaklığı ölçümü yapılmaması gereken durumlar; 
 Bilinçsiz hastalarda, 
 0- 5 yaş arası çocuklarda, 
 Dispnesi olan hastalarda, 
 Ağızdan solunum yapan hastalarda, 
 Oksijen tedavisi uygulanan hastalarda, 
 Ağız ve burun ameliyatı olan ya da ağız enfeksiyonu olan hastalarda, 
 Sıcak- soğuk içecek / yiyecek, sigara tüketimi ve sakız çiğnendikten hemen sonra (30 dakika beklenmesi gerekir.) oral yol kullanılmamalıdır. 
 Ameliyat sonrasında, 
 Psikiyatri hastalarında. 
 Aksiller yolla ölçüm yapılmaması gereken durumlar; 
 Çok zayıf hastalarda, 
 Koltuk altı enfeksiyonu veya ameliyatı olan hastalarda. 
 Rektal yolla ölçüm yapılmaması gereken durumlar; 
 Rektum ameliyatı olan hastalarda, 
 Diyaresi olan hastalarda, 
 Rektum ve perianal bölge yara / enfeksiyonu olan hastalarda, 
 Defekasyondan hemen sonra, 
 Prematüre bebeklerde, yenidoğanlarda ve beş yaştan küçük çocuklarda intrakraniyal basıncı artması ve perforasyon riski varsa rektal yol ile beden ısısı ölçümü yapılmamalıdır. 
 Doğum ve lohusalık devresinde, 
 Kardiyak problemi olanlarda. 
 Timpanik yolla ölçüm yapılmaması gereken durumlar; 
 Kulak ameliyatı geçirmiş hastalarda, 
 Kulak enfeksiyonu varlığında, 
 Kulak kanalı buşonu varlığında. 
 Frontal yolla ölçüm yapılmaması gereken durumlar; 
 Ölçüm yapılacak bölgede saç olmamalı, 
 Bölge terli ise tampone edilerek kurulanmalıdır.

Nabız Nabız, kalbin sol ventrikülünün sistolü (kasılması) sırasında aorta attığı kanın damar duvarına yaptığı basıncın deri yüzeyinden hissedilmesidir. Nabız ölçümü; kalbin dakikadaki atım sayısı, ritmi ve dolgunluğunun doğru ve uygun teknikle ölçülmesidir. Nabız iki amaçla değerlendirilir: 
 Kalbin hızı, ritmi ve kasılma gücünün değerlendirilmesi, 
 Periferik damar hastalıklarının tanımlanması. 1.2.1. Nabız Ve Özellikleri Nabız hızı, ritmi ve hacmi nabzın özelliklerindendir. 
 Nabız Hızı (Sayısı): Normal nabız hızı yetişkinde istirahat halinde dakikada 60-100 atımdır. Dakikadaki nabız hızının 60 atımın altına inmesine bradikardi, 100 atımın üzerine çıkmasına ise taşikardi denir. Yaşlara göre nabız hızı: 0-1 ay 120-160 1-12 ay 80-140 12 ay-2 yaş 80-130 2-6 yaş 75-120 6-12 yaş 75-100 Yetişkin 60-100


 Nabız ritmi: Kalp atımları birbiri ardına düzenli aralıklarla olur. Buna regüler nabız denir. Kalp atımlarının düzeninin dolayısıyla nabız ritminin bozulduğu duruma ise aritmi denir. Disaritmi: Atımların düzenli ve eşit aralıklı olmamasıdır. Nabız defisiti: Radyal ve apikal nabız arasındaki farktır. Bu fark kalbin zayıf atımlarının perifere yansımaması sonucu oluşur. Bigemine nabız: Nabzın her normal vuruşunun ardından bir ekstra sistol alınmasına bigemine nabız denir. 
 Nabız hacmi (volümü): Nabız hacmi, kalbin kasılma gücünün kaba bir göstergesidir. Sol ventrikülün her kasılmasında perifere gönderdiği kan miktarını göstermektedir. Kan volümü arttığında, kanın arter duvarına yapacağı basınç arttığından nabız daha dolgun hissedilir. Zayıf nabız zor palpe edilir. Nabzın şiddetinin, dolgunluk hissinin azalmasına veya kaybolmasına filiform (ipliksi) nabız denir. Nabız sayısı 130 ’un üzerinde ve belli belirsiz hissedilir. 
 Nabız alınması gereken durumlar; 
 Muayene öncesinde, 
 Kliniğe yeni yatışlarda, 
 Hekim istemine uygun zamanlarda, 
 Stabil hastalarda günde iki kez (sabah / akşam), 
 Diğer vital bulgularda değişiklik olduğunda, 
 Tanı işlemlerinden önce ve sonra, 
 İnvaziv girişimlerden önce ve sonra, 
 Post-operatif dönemde; ilk bir saatte 15 dakikada bir, daha sonraki saatlerde hastanın ameliyat tipi ve durumuna göre belirlenecek sıklıkta. 
 Nabzı etkileyen ilaçları (antiaritmik vb.) uygulamadan önce, uygulama sırasında ve sonrasında.

 Nabız Alınan Bölgeler Nabız, alttan kemikle desteklenen yüzeye yakın büyük arterlerden alınır. Temporal arter, karotit arter, brakial arter, radial arter, femoral arter, popliteal arter, dorsalis pedis arter periferik nabız ölçümü yapılan arterlerdir. İki yaşından küçük çocuklarda apikal nabız alınır.
Nabız Sayma Tekniği 
 Nabız sayma işlemi palpasyon ve oskültasyon tekniği ile yapılır. 
 Palpasyon yöntemiyle nabız alma: Kliniğe yeni yatan hastalarda, kalp hastalarında ve aritmi durumunda nabız seçilen arter üzerinde 1 dakika sayılarak yapılır. Regüler bir nabız; 30 saniye süresince sayılır, çıkan sayı 2 ile çarpılarak nabız sayısı bulunur. 
 Oskültasyon yöntemiyle nabız alma: Kalbin apeksinden steteskop ile alınan nabızdır.1 dakika sayılır (Apeks: Midklavikular hat ve 5. interkostal aralık kesişim noktasıdır.). 

 Palpasyonla periferden nabız ölçümü; 
 Eller yıkanır. 
 Hastanın kimlik bilgileri doğrulanır. 
 Hastaya / ailesine işlem hakkında bilgi verilir. 
 Nabız ölçümü öncesi hastanın durumu ve nabız hızını etkileyecek faktörler değerlendirilir. 
 Hastaya ölçüm bölgesine uygun pozisyon verilir. o Radial arterden ölçüm yapılacak ise; Hastaya rahat edebileceği supine ya da fowler pozisyonu verilir. Hasta supine pozisyonunda ise eli göğüs üzerine ya da abdomen üstüne el bileğini bükmeden avuç içi vücuda bakacak şekilde yerleştirilir, bilek açılır. Hasta oturuyorsa dirseği desteklenerek 90° açı oluşturacak şekilde ve bileği bükülmeden tutulur. o Brakial, temporal ve karotis arterden nabız alınacak ise hastaya rahat edebileceği supine ya da fowler pozisyonu verilir. o Femoral, dorsalis pedis ve posterior tibial arterden ölçüm yapılacaksa supine pozisyonu verilir. o Popliteal arterden ölçüm yapılacaksa prone pozisyonu verilir. 
 İşaret, orta ve yüzük parmağı arter üzerine, başparmak bileğin üstüne gelecek şekilde parmakların uç kısımları fazla basınç uygulamadan ölçüm bölgesine yerleştirilir. 
 Nabız ilk kez ölçülecekse ve düzensiz ise apikal ölçüm ile 1 dakika sayılır. Nabız düzenli ise 30 saniye sayılır ve iki ile çarpılarak kalp atım sayısı bulunur. 
 Her atımın dolgunluğu ve ritmi değerlendirilir. 
 Değerlendirilme sonucu elde edilen bulgular kaydedilir. 
 Hasta / ailesi sonuç hakkında bilgilendirilir. 
 Eller yıkanır. 

Solunum Solunum; nefes almakla (inspirasyon) başlayan, organizmanın nefesle alınan oksijeni kullanıp karbondioksiti dışarı vermesini (expirasyon) kapsayan bir süreçtir. 1.3.1. Solunum ve Özellikleri Ventilasyon: Solunum İnspirasyon: Soluk alma Ekspirasyon: Soluk verme Kondüksiyon: Solunum yollarından akciğerlere hava hareketi Difüzyon: Eritrositler ile alveoller arasındaki oksijen- karbondioksit değişimi Perfüzyon: Kan gazlarının pulmoner kapillerden kana doğru yayılması Solunum fonksiyonları beyinde medulla oblangata tarafından kontrol edilir. Solunum arteriyel kandaki O2, CO2, H+ iyonu yoğunluğuna göre düzenlenir. Bu iyonların azalması solunum merkezini uyararak ventilasyonda değişikliklere neden olur. Solunum hızı, derinliği ve ritmi solunumun özelliklerindendir. 
 Solunum hızı (sayısı): Solunum hızı bir dakikada gerçekleşen inspirasyon ve ekspirasyon sayısıdır. (1 soluk alma + 1 soluk verme =1 solunum hızı).Normal solunum hızı yaşa göre değişiklik gösterir: Yenidoğanda 30-35/dk 0-1 yaş 26-40/dk 1-6 yaş 20-30/dk 6-11 yaş 18-24/dk 11-16 yaş 16-24/dk Yetişkin 16-20/dk İleri yaş 12-24/dk Solunum hızının dakikada 10’un altına düşmesine bradipne, 24’ün üzerine çıkmasına taşipne denir.

 Solunum derinliği: Solunumla değişen hava miktarıdır. Göğüs duvarı hareketlerinin gözlenmesi ile solunum derinliği değerlendirilir. Normal derinlikte solunum ile değişen hava miktarı ortalama 500 cc (tidal volüm) dir. Alınan hava miktarının normalin altında veya üstünde olmasına göre derin ve yüzeyel solunum olarak adlandırılır. Solunumun derinliğinin artması hiperpne, azalması hipopne olarak tanımlanır. 
 Solunum ritmi: İnspirasyon ve ekspirasyondaki düzeni gösterir. Normal solunumda inspirasyon ve ekspirasyon aralıkları düzenlidir. Solunum ritminin düzenli olmasına regüler solunum, düzensiz olmasına irregüler solunum denir. 
 Solunum tipleri; Öpne: Normal solunumdur. Gürültüsüz, düzenli ve eforsuzdur, her bir solunum arasında dinlenme periyodu vardır. Apne: Solunumun geçici olarak durmasıdır. Hipoksi : Hücre ve dokuların yeterli oksijen alamamasıdır. Dispne: Güç solunum, hızlı ve yüzeysel solunum vardır. Burun kanatları solunuma katılır. Hipoventilasyon: Solunum hız ve derinliğinin birlikte azalmasıdır. Hiperventilasyon: Solunum hız ve derinliğinin birlikte artmasıdır. Kusmual solunum: Aralıklı dispne ve hiperventilasyonla seyreden gürültülü solunumdur. Cheyne-stokes solunum: Yavaş ve yüzeyel başlar, yavaş yavaş derinliği artar, sonra yavaşlar ve tekrar yüzeyelleşir. 10-20 sn’lik bir apne dönemi görülür. Biot solunum: Takipne ve apne periyodik olarak birbirini izler. 
 Solunum sesleri; Solunum sesleri genellikle alt ve üst solunum yolu tıkanıklıkları sonucu oluşur. Solunum gözlenirken steteskop kullanmadan işitilen bu sesler not alınmalıdır. Gurgling (Gurlama sesi): Sıvı içinden geçen havanın çıkardığı sestir. Bu ses genellikle üst havayollarında sıvının bulunduğunu gösterir. Wheezing (Islık sesi):Daralmış hava yolundan havanın geçerken ıslık şeklinde ses çıkarması ile belirgin güçlükle nefes alınmasıdır. Stridor (Ötme sesi):Genelikle inspirasyonda duyulan yüksek perdede seslerdir. Snoring (Horultu ):Dilin üst hava yolunu kısmen bloke ettiğinde duyulan sert, düşük perdede sestir. 
 Solunumun sayıldığı durumlar; 
 Muayene öncesi hasta hazırlığında, 
 Kliniğe yeni yatışlarda, 
 Hekim istemine uygun zamanlarda, 
 Stabil hastalarda günde iki kez (sabah / akşam),

 Diğer vital bulgularda değişiklik olduğunda, 
 Tanı işlemlerinden önce ve sonra, 
 İnvaziv girişimlerden önce ve sonra, 
 Solunumu etkileyen ilaçları uygulamadan önce, uygulama sırasında ve sonrasında, 
 Post-operatif dönemde; İlk bir saatte 15 dakikada bir, daha sonraki saatlerde, hastanın ameliyat tipi ve durumuna göre belirlenecek sıklıkta. 1.3.2. Solunum Sayma Tekniği Solunum ölçümünde amaç; hastanın solunum sayısının, ritminin ve niteliğinin doğru ve uygun teknikle belirlenmesi ve değerlendirilmesidir. Solunum göğüs hareketlerinin izlenmesi ile veya oskültasyonla sayılır. Solunum sayma işlemi, nabız sayma işleminin hemen arkasından, hastaya hissettirmeden yapılır. Hastanın kolu göğsüne getirilir, radyal (radial) arterinden tutulur, nabız sayılıyor hissini uyandırılarak solunum sayılır. 
 Solunum sayma işlem basamakları; 
 Eller yıkanır, eldiven giyilir. 
 Hastanın kimlik bilgileri doğrulanır. 
 Hastaya / ailesine işlem hakkında bilgi verilir. 
 Hasta mahremiyeti sağlanır. 
 Hastaya rahat bir pozisyon verilir (sırt üstü ya da fowler). 
 Solunum sayma, nabız sayma işleminin hemen arkasından hastaya hissettirmeden bir el radyal nabız üzerinde olacak şekilde yapılmalıdır. 
 Abdominal bölgenin ya da göğüs kafesi hareketlerinin görülebilir olmasına dikkat edilir.  Göğüs iniş çıkışları rahatça görüldükten sonra saatin saniye göstergesi kontrol edilir. Her inspirasyon ve ekspirasyon periyodu bir respirasyon (solunum) olarak kabul edilir. 
 Tüm yaş gruplarında solunum bir tam dakika sayılmalıdır. 
 Solunum ölçümü sırasında solunum derinliği de gözlenir. 
 Normal solunum değeri ile ölçülen solunum değeri karşılaştırılır. 
 Solunum sayısı, derinliği, tipi ve düzenli olup olmadığı kaydedilir. 
 Hasta / ailesi sonuç hakkında bilgilendirilir. 
 Malzemeler kaldırılır. 
 Eller yıkanır. 
 Solunum sayma işleminde dikkat edilecek noktalar; 
 Hastanın solunum hızı sayılırken aynı anda derinliği ve düzeni de değerlendirilmelidir. 
 Solunum sayılmadan önce hasta en az 15 dakika dinlendirilmelidir. 
 Solunum istirahat halinde ve 1 tam dakika sayılmalıdır. 

 4 yaşına kadar olan çocuklarda abdominal solunum görüldüğünden göğüs hareketleri takip edilmelidir. 
 Endişeli, korkulu ve yorgun kişilerde solunum sayısı artacağından hastanın sakinleşmesi ve dinlenmesi beklenmelidir. 
 Hasta solunumunun sayıldığını fark etmemelidir, aksi halde solunumunun hızını ve derinliğini değiştirebilir. 
 Hastada solunumu etkileyebilecek durumların olup olmadığına dikkat edilmelidir. 

 Kan Basıncı Arteryel kan basıncı ölçümü (arteryel tansiyon), kalpten pompalanan kanın atardamar duvarına yaptığı basıncın aletle ölçülmesidir. Hastanın arteryel kan basıncının ölçülmesinde amaç, doğru ve uygun teknikle ölçülmesi ve değerlendirilmesidir. 1.4.1. Kan Basıncı ve Özellikleri Arteryel kan basıncı, kalpten pompalanan kanın arter duvarına yaptığı basınçtır. Kalbin sol ventrikülü sistolde iken kan basınçla arter içine pompalanır. Bu sırada arter içindeki basınç en yüksek düzeye ulaşır. Sol ventrikülün sistolü sırasında arterler içinde oluşan yüksek basınca sistolik kan basıncı denir.

Sağlıklı bir yetişkinde normal değeri 120 mm/Hg’ dır. Ventrikül gevşediğinde arter içindeki basınç hızla düşer. Ancak kan sürekli akım halinde olduğu için ventrikül diyastolü sırasında da arter içinde az miktarda ve sürekli basınç vardır. Bu arter duvarındaki sürekli olan basınca diyastolik kan basıncı denir. Sağlıklı bir yetişkinde diastolik kan basıncı 80 mm/Hg’dir. Sistolik ve diastolik kan basıncı arasındaki farkın normal değeri 40 mm/Hg’dir. Arteryel kan basıncı; kardiyak output, vasküler direnç, kan volümü, kanın viskozitesi ve damar duvarının elastikiyeti gibi faktörlerin ilişkisini yansıtan önemli bir yaşam bulgusudur. 
 Kan basıncını etkileyen faktörler; 
 Kalbin pompalama gücü, 
 Periferik direnç, 
 Kanın viskozitesi(akışkanlığı), 
 Arter duvarının esnekliği (elastikiyeti). Sağlıklı bir yetişkinde normal kan basıncı değerleri; Sistolik basınç:110-120 mm/Hg 
Diastolik basınç: 60-80 mm/Hg

 Kan basıncı değişiklikleri; 
 Hipertansiyon: Değişik zamanlarda ve en az üç kez yapılan ölçümlerde sistolik kan basıncının 140 mm/Hg, diastolik kan basıncının 90 mm/Hg üzerinde olmasına hipertansiyon denir. 
 Hipotansiyon: Sistolik kan basıncının 90 mm/Hg, diastolik kan basıncının 50 mm/Hg’nin altında olduğu tansiyondur. 
 Ortostatik (postural) hipotansiyon: Bireyin aniden ayağa kalkması veya aniden yatar pozisyondan oturur pozisyona gelmesi sonucu ortaya çıkan hipotansiyon durumudur. Ani pozisyon değişikliğinde periferik damarların vazokonstrüksiyona geçmesi gecikir, böylece beyne giden kan miktarı azalır ve kan basıncı düşer.

 Kan basıncını belirleyen etkenler; 
 Yaş; kan basıncı yaşla birlikte artar. 
 Cinsiyet; çoğunlukla erkeklerin kan basıncı kadınlardan yüksektir. Menapoz sonrasında ise kadının kan basıncı erkeğe göre yüksektir. 
 Gün içindeki değişiklikler; sabah kan basıncı en düşük seviyede iken öğleden sonra ve akşam üzeri 5-10 mm/Hg yükselir; gece yine düşer bu değişimler bireye göre farklılık gösterebilir. 
 Korku, endişe, kızgınlık, ağrı; sempatik sinir sistemini uyardığı için kan basıncını yükseltir. 
 İlaçlar; antihipertansifler(tansiyon düşürücü) ve diüretikler(idrar söktürücü), kan basıncını düşürürler. 
 Kişinin duruşu; ayakta dururken ve otururken kan basıncı yüksek, yatarken daha düşüktür. 
 Hareket ve spor; yorucu hareketler kan basıncını yükseltir.
 Kalıtım, 
 Şişmanlık, 
 Sigara, 
 Yüksek dozda alkol, 
 Mesanenin dolu ve gergin olması, 
 Bağırsak distansiyonu, 
 Venöz dönüşü engelleyecek kadar sıkı giysiler, 
 İklim ve çevre ısısı da tansiyonu etkiler. 
 Kan basıncının ölçüldüğü durumlar; 
 Muayene öncesi, 
 Kliniğe yeni yatışlarda, 
 Hekim istemine uygun zamanlarda, 
 Stabil hastalarda günde iki kez (sabah / akşam), 
 Diğer vital bulgularda değişiklik olduğunda, 
 Tanı işlemlerinden önce ve sonra, 
 İnvaziv girişimlerden önce ve sonra,
 Kan basıncını etkileyen ilaçları (dopamin, dobutamin, beta bloker vb.) uygulamadan önce, uygulama sırasında ve sonrasında, 
 Post-operatif dönemde; İlk bir saatte 15 dakikada bir, daha sonraki saatlerde, hastanın ameliyat tipi ve durumuna göre belirlenecek sıklıkta. 

 Kan basıncı ölçümü yapılan bölgeler; Arteryel basıncı ölçüm bölgeleri; Brakial arter, Popliteal arter, Dorsalis pedis arteridir.  

Kan Basıncı Ölçüm Aletleri Kan basıncı ölçümünde kullanılan tansiyon aletleri; aneroid (yaylı-havalı) manometreli tansiyon aleti, civa manometreli tansiyon aleti, elektronik (dijital) manometreli tansiyon aletleridir. Evde ölçümlerde en sık kullanılan dijital tansiyon aletleridir. Küçük ekranda hem kan basıncı değerleri hem de nabız sayısı yer alır;ayrıca işitme engelli kişiler açısından da diğer aletlere göre daha kullanışlıdır. Ancak vücut hareketlerinden etkilendiklerinden ve kalbin atım düzenindeki bozukluklar da ölçüm hatasına neden olabilmektedirler. Cıvalı cihazlar klinikte kan basıncı ölçümünde en güvenilir cihazlardır. Aneroid cihazlar da hava basıncıyla sıkışıp gevşeyebilen metal bir körük manometre olarak görev yapar. Özellikle metal körük, çevre sıcaklığından etkilenebileceği için basınca vereceği yanıtın özellikleri değişebilir. Bu nedenle cıvalı cihazların düzenli kalibre edilmesi gerekir. Manometrenin ibresinin balon sönükken sıfırı göstermekte olması cihazın ölçümünün sağlıklı olduğunun garantisi değildir.


 Kan basıncı ölçümü işlem basamakları; 
 Kullanılacak cihazların kalibrasyonları ve bakımları kontrol edilir. 
 Eller yıkanır, eldiven giyilir. 
 Hastaya / ailesine işlem hakkında bilgi verilir, işlem sırasında konuşmaması ve bacak bacak üstüne atmaması söylenir. 
 Hastaya rahat edebileceği ve ölçüm yapılacak bölgeye uygun pozisyon verilir. 
 Brakial arterden ölçüm yapılacaksa; o Hastanın kolu kalp seviyesinde, düz olarak ve avuç içi yukarı bakacak şekilde bir nesne ile desteklenerek yerleştirilir. o Ölçüm yapılacak kol, giysilerin sıkmadığından emin olunarak tamamen açık olacak şekilde hazırlanır. o Dirsek ön çukurundaki brakial arter parmak uçlarıyla hissedilir. o Manşon brakial arterin palpe edildiği bölgeden 2,5 cm ya da 3 cm yukarıda olacak şekilde kola sarılır. 
 Popliteal arterden ölçüm yapılacaksa; o Hastanın bacağını sıkan giysiler çıkarılır. o Hastanın bacağı, kalp seviyesinde olacak şekilde düz pozisyona getirilir. o Dizin arkasında yer alan popliteal arter parmak uçları ile palpe edilir. o Manşet, popliteal arterin hissedildiği bölgeden 2,5 cm - 3 cm yukarıda olacak şekilde bacağın üst bölümüne sarılır. 
 Dorsalis pedis arterinden ölçüm yapılacaksa; o Hastanın ayak ve bacağını sıkan giysiler çıkarılır. o Hastanın bacağı, kalp seviyesinde olacak şekilde düz pozisyona getirilir. o Ayağın üst bölümünde yer alan dorsalis pedis arteri parmak uçları ile palpe edilir. o Manşet, dorsalis pedis arterinin hissedildiği bölgeden 2,5 cm ya da 3 cm yukarıda olacak şekilde ayak bileğinin üzerine sarılır. 
 Steteskobun kulaklığı kulağa, alıcısı ise ölçüm yapılacak arter üzerine yerleştirilir. Steteskop diyaframının giysilere ve manşona değmemesine dikkat edilir. 
 Puvar avuç içine alınır, baş ve işaret parmağı kullanılarak ayar düğmesi ölçüm yapan kişiye doğru çevrilerek kapatılır. 
 Bir elle steteskop ölçüm yapılacak arter üzerinde tutulurken diğer elle avuç içindeki puvar düzenli ve hızlı bir biçimde şişirilmeye başlanır. o Brakial arterin pulsasyonu hissedilmediği değerden 30 mm/Hg üzerine kadar manşon şişirilir. Bireyin normal tansiyonunun 20-30 mm/Hg üzerine çıkıncaya kadar şişirilir. Normalde 160 ise 190- 200’e kadar; 120 ise 150-160’a kadar; bilinmiyorsa 160 kadar şişirilir.

 Ayar düğmesi ölçüm yapan kişiden uzak tarafa çevrilerek açılır ve manşetin havası, boşalma hızı saniyede 2-3 mm/Hg olacak şekilde yavaş ve düzenli olarak boşaltılır (Bu arada manometre dikkatle gözlenir.). o Manşet uzun süre şişirilmiş bırakılırsa venöz dönüş azalacağı için kalbin atım sesi güç duyulur. 
 Manşetin havası boşalırken atım sesinin ilk duyulduğu andaki manometre değeri sistolik kan basıncı, kaybolduğu andaki manometre değeri diyastolik kan basıncıdır. Son duyulan sesten sonra kişinin kolunda oluşan basıncı ortadan kaldırmak için hava hızla boşaltılır. 
 Manşet hastanın kolundan çıkarılır. 
 Eller yıkanır. 
 Steteskop kulaklıkları temizlenir. 
 Hastanın kan basıncı değeri önceki değeri ile karşılaştırılır. 
 Ölçülen kan basıncı değerleri kaydedilir. 
 Kan basıncı ölçümünde dikkat edilecek noktalar; 
 İlk muayenede her iki koldan ölçüm yapılmalı, hangisinde yüksek ölçülüyorsa takipte o koldan yapılan ölçümler kullanılmalıdır. 
 Ölçümden önce en az 15 dakika hasta dinlendirilmelidir. 
 Hastanın yarım saat öncesine kadar yiyip içmemiş ve yorucu faaliyet yapmamış olması gerekir. 
 Ölçüm yapılan ekstremite kalp hizasında tutulmalı ve alttan desteklenmeli; Kolun kalp düzeyinin altında olması sistolik ve diyastolik kan basıncının yüksek, üzerinde tutulması ise düşük ölçülmesine neden olur. 
 Kullanılan aletin kalibrasyonu yapılmalıdır. 
 Kullanılan tansiyon aletinin manşeti, yaşa uygun seçilmelidir 
 Manşet giysinin üzerine sarılmamalıdır. 
 Manşet kola sarılmadan önce içinde bulunabilecek hava iyice boşaltılmalıdır. 
 Manşetin genişliği, kolun çevresinin bir buçuk katından fazla olmamalıdır. 
 Manşet fazla sıkı sarılmamalı, iki parmaktan fazlası içeri girmeyecek sıkılıkta ise doğru sarılmış demektir. 
 Manşetin içindeki lastik kesesinin (manşon) boyu fazla olmamalıdır. Manşet küçük olursa tansiyon yüksek alınır. 
 Manşet şişirilirken brakial arter palpe edilmeli, nabız kaybolduğu değerden 30mm/Hg yukarısına kadar işleme devam edilmelidir. 
 Manometre ölçüm yapan kişiden 1m’den daha uzak olmamalıdır. 
 Manometrenin skala’sı rahat görülmelidir. 
 Steteskop manşetin altına yerleştirilmemeli, kıyafetlere, aletin borularına değmemeli, üzerine fazla basınç uygulanmamalıdır. 
 İki kol arasında 10 mm/Hg’ dan daha fazla bir fark varsa alt ekstremiteden de ölçüm yapılması gerekir.

 Kan basıncının ayaktan popliteal arterden alınmasında, hastaya yüz üstü (prone) pozisyonu verilir.  Hastada temas yolu ile bulaşan bir hastalık varsa kullanılan alet kişiye özel olmalıdır. 
 Hastanın ölçümden önceki 30 dakika içinde sigara veya kafeinli içecekler tüketmemesi gerekir. 
 Kıyafet üzerinden ölçüm yapılmamalı ve ölçüm yapılan ekstremitedeki kıyafet sıkı olmamalıdır. 
 Sesler tam olarak duyulamamış ya da ölçülen değer çok yüksek / düşük ise yeniden ölçüm yapılmalıdır. Ancak iki ölçüm arasında manşon tamamen çıkarılmalı ve 1- 2 dk beklenmelidir. Böylece kan dolaşımı normale döner ve gerçek değer doğru olarak ölçülebilir. 
 Kan basıncı ölçülecek ekstremitede aşağıdaki durumlardan herhangi biri varsa ölçüm yapılmamalıdır: o Tromboembolitik tedavi(Damardaki tıkanıklığın giderilmesi), o Mastektomi(Meme dokusunun ameliyatla çıkarılması), o Arteriovenöz fistül(Atardamarlarla toplardamarların doğrudan doğruya birbirleriyle ağızlaşması), o Amputasyon(Organın kesilmesi), o Kontraktür(Kas kasılmasına bağlı eklemin normal postürde olmaması), o Ödem(Sıvı birikmesi), o Açık yara, o Fraktür(Kırık), o Paralizi(Felç), o Derin ven trombozu(Damarda pıhtı olması), o IV infüzyon tedavisi vb. 






                                                   MUAYENE VE MÜDAHALE ODALARI






Muayene Odasının Özellikleri Muayene odaları, hasta veya yaralıların değerlendirildiği birimlerdir. Dala uygun pozisyon verme kapasitesi olan sedye ve muayene masaları ( jinekolojik muayene masası, diş muayene masası vb.),mahremiyeti korumak amacıyla muayene masalarını birbirinden ayıran perde ya da paravan ve portable (taşınabilir) oksijen tüpü bulunmalıdır. Hasta muayene odalarında uzmanlık dalına uygun araç gereç ve donanım, soyunma bölümü ve lavabo bulunur. Muayene odaları toplamda asgari 16m2alanda, gürültüden uzak, aydınlık, havadar, temiz, 18-22oC oda ısısına sahip olmalıdır. Her kliniğin kendine özgü muayene odaları olsa da genel olarak aşağıdaki kurallar sıralanabilir:  Hizmete erişimi kolaylaştırmak için muayene odalarının her yönden kolayca görülebilecek ve okunabilecek bir tabelası bulunmalıdır.  Muayene odasında hasta mahremiyetine yeterince önem verilmelidir. Muayene odasında muayene alanı paravanla tam olarak ayrılmış ya da muayene sedyesi etrafı ayaklı perde ile tam olarak kapanabilen tasarımda olmalıdır.

 Muayene odasındayken içeride görevli personel dışında kimse (hasta yakını hariç) bulunmamalıdır.  Muayene yapılan kişi muayene odasındayken içeriye aynı anda başka bir kimse alınmamalıdır.  Muayene odalarında, sağlık personeli ile başvuran bireyin etkili iletişim kurabilmesi; sağlık personelinin sağlıklı bir ortamda çalışabilmesi sağlanmalıdır.  Muayene odalarında ilgili tarama programına göre, muayene için gerekli tüm ekipmanlar (muayene masası, paravan, tek kullanımlık ya da sürekli ütülü ve temiz muayene masa örtüsü, muayene koltuğu, vb.) olmalıdır.  Muayene odalarında otomasyon sistemine bağlı bilgisayar bulunmalıdır.  Odalar iyi havalandırılmış ve aydınlatılmış olmalıdır.  Her muayene odasında el hijyeni malzemeleri (alkol bazlı el antiseptikleri, sıvı sabun, kâğıt havlu vb.) bulunmalıdır.  Muayene odaları sağlık personeli ile başvuruda bulunan kişinin karşılıklı olarak oturabileceği bir düzenlemeye sahip olmalıdır.

Hasta muayene odalarının kapısında hizmet verilen uzmanlık dalının adı, oda içinde hastaların görebilecekleri bir yerde o muayene odasında görev yapan tabibin diploma ve var ise uzmanlık belgesinin aslı veya mesul müdür tarafından tasdiklenmiş bir örneği ve mesul müdür tarafından düzenlenmiş Personel Çalışma Belgesinin aslı, duvarda asılı olarak bulunur.  

Muayene Odasında Bulunan Araç Gereçler Ve Özellikleri 09 Mart 2000 tarih ve 23988 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanarak yürürlüğe giren genelgeye göre kliniklere göre muayenehanede bulundurulması zorunlu malzemeler aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi her kliniğin kendine özgü muayene malzemeleri bulunmaktadır. Aşağıda bu malzemelerden bir kısmı verilmiştir. Bazı durumlarda muayene odaları müdahale odaları olarak da kullanılmaktadır. 

 Tansiyon aleti Tansiyon aleti, kan basıncının ölçülmesine yarayan bir araçtır. Üç tipi vardır. Bunlar civalı, havalı ve elektroniktir. Havalı tipleri bir stetoskop ile birlikte kullanılır.

 Stetoskop Stetoskop tansiyon aletinin bağımsız bir parçasıdır. Tansiyon ölçerken damardaki ilk ve son atımı (dalgalanmayı) duymaya yarar. Bazı manşetlere monte edilen stetoskoplar vardır.

 Aspiratör Aspirasyon (aspiratör) cihazları hastane, ambulans veya ev gibi yerlerde vakum yöntemi ile sıvı veya partikül çekmeyi gerektiren tüm işlemlerde kullanılabilir. Bu tip cihazlar yüksek emiş gücü ile tüm acil uygulamalarda rahatlıkla kullanılmaktadır. Hastanelerde genellikle yoğun bakım, ameliyathane ve acil ünitelerinde kullanıldığı gibi tüm branşlarda da kullanılabilmektedir. Aspirasyon cihazları üzerinde vakum basıncını ayarlayabilmek amacıyla bir buton bulunmaktadır. Bu buton çevrilerek istenilen maksimum vakum değeri ayarlanabilir. Çocuklarda ve yetişkinlerde farklı basınçlar kullanıldığı için bu buton sayesinde ihtiyaç olan maksimum vakum basıncı ayarlanabilmektedir.
 Kültür çubukları Tanı amacıyla aseptik koşullarda ve hasta güvenliği sağlanarak doğru ve etkin bir şekilde örneklerin alınması ve uygun koşullarda laboratuvara gönderilmesinde kullanılırlar. Kültür alınan bölgeye göre veya kliniğe göre bu çubuklar farklılık göstermektedir
 Muayenehane lambası Muayene esnasında yardımcı ışık olarak kullanılır.

 Oftalmoskop Oftalmoskop, göz doktorlarının gözün içini yani, göz küresinin, fundus (göz dibi) denilen iç kısmını muayene etmek için kullandığı bir alettir.
 Alın Lambası Kulak Burun ve Boğaz uzmanlık sahasının içindeki anatomik bölgeler muayene edilirken zorluk çıkaracak kadar derinde ve karanlıktadır. Bu nedenle muayenede öncelikle iyi bir aydınlatmaya ve daha sonra özel muayene aletlerine ihtiyaç vardır. Aydınlatmada sıklıkla lamba ve alın aynası kullanılır.


 Termometre Hastaların ateşini ölçmek için kullanılır.


 Dil basacağı Dile bastırılarak ağız boşluğunun arka kısmını görmek için kullanılan uzun, yassı, pürüzsüz çubuktur.


 Steril eldiven Vücudun steril bölgelerine yapılan müdahalelerde, açık yaralarda ve kullanılan malzemenin sterilliğinin korunması durumunda steril eldiven giyilmelidir.
 Turnike Hastadan kan alma veya damar yolundan ilaç verilme durumunda damarın belirgin duruma gelmesi amaçlı kullanılır.



 EKG cihazı Kalbin elektriksel aktivitesinin özel kâğıtlara yazdırılma işlemine elektrokardiyografi (EKG) denilmektedir. Kalbin elektriksel aktivitesi deriye yerleştirilen küçük metal diskler (elektrotlar) vasıtasıyla ölçülmektedir. Elektrotlar hastanın göğsüne, kollarına ve bacaklarına yerleştirilmektedir. Elektrotlar, elektriksel aktiviteyi kâğıt üzerindeki şekle dönüştüren cihaza bağlanmaktadır.



 Refleks çekici Nörolojik muayene aşamasında hastanın reflekslerini ölçmek için kullanılan bir alettir.
 Muayene Masası Hasta muayenelerinde en önemli malzemelerin başında muayene masaları gelmektedir. Muayene masalarının çeşitli şekilleri bulunmaktadır. Tasarımlar arasından seçim yaparken öncelikle kullanım amacı göz önünde bulundurulmalıdır. Sabit ayaklı, baş kısmı katlanır muayene masası modeli genelde tercih edilen türüdür.
 Paravan Muayene esnasında hastaların görünmesini engelleyen araca paravan denir. Amaç muayene odasında hasta mahremiyetinin sağlanmasıdır. Kalabalık muayene ortamlarında araya perde çekilerek de hasta mahremiyeti sağlanmaktadır.

 Ultrasonografi-Doppler Cihazları Ultrason, insan kulağının işitemeyeceği kadar yüksek frekanslı ses dalgalarını kullanarak iç organları görüntüleyen bir tanı yöntemidir. Ultrasonda radyasyon kullanılmaz. Bu nedenle gebelerde ve bebeklerde rahatlıkla kullanılabilir.
 Malzeme dolabı Acil durumlarda kullanılan ilaçlar yanında stetoskop, tansiyon aleti, enjektör, pamuk vs. gibi tıbbi malzemelerin muhafazası için kullanılır. Her poliklinik veya klinik muayene odalarında bölüme göre ilaçlar veya tıbbi malzemeler bulunur.

 Koruyucu Sedye Rulosu Muayene esnasında veya enjeksiyon gibi uygulamalarda hasta için temiz ortam sağlamakta kullanılır. Her uygulamadan sonra sedyeye serilir. Tek kullanımlık örtülerdir



Muayene Odasında Bulunan Araç Gereçlerin Temizliği ve Bakımı Genel anlamda temizlik kir ve organik maddelerin mekanik olarak uzaklaştırılması işlemidir. Genel temizlik ilkeleri aşağıdaki gibidir:  Temizlik temizden kirliye doğru yapılır. Temizlik malzemeleri her bölümde kullanılan araç gerecin özelliğine göre farklılaşabilir.  Temizlik solüsyonu temizlenen bölgenin risk durumuna göre hazırlanır.  Temizlenecek alana göre kova ve bez rengi belirlenir.  Temizlik bitiminde malzeme uygun şekilde yıkanıp kurutulur.  Temizlik malzemeleri kova içinde ve ıslak bırakılmaz.  Temizlik maddeleri ve dezenfektanlar birbirine karıştırılmaz. Dekontaminasyon: Dezenfeksiyon/sterilizasyon öncesinde fiziksel veya kimyasal yöntemlerle bir yüzey ya da malzemeden organik madde ve patojenleri uzaklaştırarak güvenli hale getirme işlemidir. Dezenfeksiyon: Cansız maddeler ve yüzeyler üzerinde bulunan mikroorganizmaların (bakteri sporları hariç) yok edilmesi veya üremelerinin durdurulması işlemidir. Sterilizasyon: Herhangi bir maddenin ya da cismin üzerinde bulunan tüm mikroorganizmaların, sporlar da dâhil olmak üzere yok edilmesi işlemidir. Hastanelerde kullanılan araç ve gereçler enfeksiyon oluşturma risklerine göre üç grupta toplanmıştır. Kritik Araçlar: Steril olan dokulara, vücut boşluklarına ve vücut sıvılarına doğrudan temas eden araçlar (cerrahi aletler, rahim içi araçlar, kateterler, iğneler vb.). Bu guruptaki araç ve gereçlerin güvenli kullanımı için steril olmaları önerilmektedir. Yarı Kritik Araçlar: Mukozalara yada bütünlüğü bozulmuş cilde temas eden ancak vücuda penetre olmayan araçlar (flexible fiber optik endoskop, laringoskop, vajinal speküller, anestezi ve solunum sirkülasyon aletleri, oftalmik araçlar, bazı diş aletleri v.b.). Bu guruptaki araç ve gereçlerin güvenli kullanımı için yüksek düzey de dezenfeksiyon işlemi önerilmektedir. Kritik Olmayan Araçlar: Sağlam deri ile temas eden araçlar ( EKG elektrotları, stetoskop, tansiyon aleti vb.). Bu guruptaki araç ve gereçlerin güvenli kullanımı için temizleme ve kurutma işlemi yeterlidir. Dezenfeksiyon işlemi gereken durumlarda da düşük düzey dezenfeksiyon işlemi önerilmektedir.

Muayene odalarında saptanan iş için bir dezenfektan seçmeden önce, gerçekten o iş için bir dezenfektan kullanmaya ihtiyaç olup olmadığının bilinmesi gerekmektedir. Dezenfektan solüsyonların antimikrobiyal aktivitelerinin, dezenfekte edilecek maddenin hangi tip mikroorganizma ile bulaştığının bilinmesi, dezenfektan seçiminde önemlidir. İdeal Bir Dezenfektanın Özellikleri:  Geniş spektrum; Etki spektrumu geniş olmalıdır,  Hızlı bir öldürme sağlamalıdır,  Çevresel faktörlerden etkilenmeme; Organik maddelerin varlığında (kan, balgam, dışkı gibi) aktif olmalı ve diğer kimyasallarla geçimli olmalıdır,  Antimikrobiyal aktivite süresi yeterli olmalıdır  Açık yaraya uygulandığında doğal direnci etkilememelidir,  Toksik olmamalıdır,  Kokusuz olmalıdır,  Stabil olmalıdır,  Dezenfekte edilecek malzemeye zarar vermemeli, aletleri ve metalik yüzeyleri aşındırmamalı, kumaş, sünger, plastik ve diğer malzemelerde bozulmaya neden olmamalıdır,  Suda çözülebilmelidir,  Temizlik maddeleriyle geçimsiz olmamalıdır,  Raf ömrü uzun olmalıdır,  Minimum yoğunlukta amacına göre maksimum etkili olmalı,  Ucuz ve kullanımı kolay olmalıdır. Dezenfektan Kullanımında Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar:  Saf dezenfektanlar kullanılmadan önce uygun oranda sulandırılmalıdır.  Dezenfekte edilecek maddenin kaba temizliği yapılmalı ve ayrılabilir parçaları ayrılmış olarak dezenfektana konulmalıdır.  Dezenfektan oranının sabit tutulması için dezenfekte edilecek malzeme ıslak olarak dezenfektana atılmamalıdır.  Dezenfektanların etki süreleri iyi bilinmeli ve önerilen temas süresine uyulmalıdır.  Solüsyonun üzerine hazırlandığı tarih yazılmalı ve uzun süre bekletilmemelidir.  Dezenfektan solüsyon azaldıkça üstüne ilave yapılmamalıdır.  Dezenfektan solüsyonların saklandıkları kapların kapakları, mantar kaplarda mikroorganizmalar hızla ürediğinden ,mantar içermemeli; kapaklar ya metal ya da plastik olmalıdır.  Solüsyon güneş ışığından korunmalı ve havayla uzun süre temas etmemelidir.  Dezenfekte edilecek madde tamamen dezenfektana batırılmalıdır.  Kullanılan solüsyonlardan zaman zaman örnek alınarak etkinlikleri test edilmelidir.



 Dezenfektan kullanan kişiler mutlaka eldiven takmalı, gerektiğinde maske kullanmalıdır.  Dezenfektan kullanımı ile ilgili eğitimler verilmeli ve denetimler düzenli olarak yapılmalıdır. Ampuller, infüzyon şişeleri ve diğer cam gereçler; %70’lik etil alkol veya isopropilallkolde bekletilmelidir. Eğer cam eşya ısıya dayanıklı ise otoklav veya pastör fırınında steril edilmelidir. Laringoskop, bleyt, ambu; kaba kirlerden arındırılmalı, orta düzey etkili bir dezenfektanda 60 dakika bekletilmeli ve bol distile su ile durulandıktan sonra kapalı kapta kuru olarak saklanmalıdır. Ambu balonu ve laringeskop kesinlikle suya batırılmamalı, üst kısımları uygun bir dezenfektanla silinmelidir. Ambu ve bleytler kullanım sonrası hemen dezenfekte edilmeli ve kullanılmadığı sürece iki haftada bir dezenfekte edilmelidir. Cerrahi aletler; mutlaka steril edilmelidir Pansuman setleri, steril edilmelidir. Her hasta için ayrı pansuman seti ve malzemesi kullanılmalıdır. Pansuman arabaları; pansuman arabaları ılık su ve deterjanla temizlenmeli ve düşük düzey etkili bir dezenfektanla silinmelidir. Böbrek küvetler; kullanılan küvetler mümkünse steril edilmelidir, değilse orta düzey etkili bir dezenfektanda en az 20 dakika bekletilmeli, durulanıp kurutulduktan sonra kaldırılmalıdır. Nemlendiriciler ve nebülizatörler; nebülizatörlerin mikroorganizmalardan arındırılmasının yanı sıra, uygulanan her tedavi sonrası nebülizatörün yeterince yıkanması, yapışkan sekresyonların ve kirlerin uzaklaştırılması, kompresörlerdeki kirli filtrelerin değiştirilmesi, temizleme işleminin önemli bir parçasıdır. Kullanım sonrası ayrılabilen parçalar ayrılarak fırça ile yıkanmalı ve yüksek düzey etkili bir dezenfektan içinde 30 dakika bekletilmelidir. Yıkama için varsa ultrasonik yıkama cihazında yıkanıp kurutulmalı ve paketlenmelidir. Hortum etilen oksitte steril edilmelidir. Hastadan hastaya kullanılmadan önce temizlik işlemi tekrarlanmalıdır. Su tankında steril su kullanılmalıdır, cihaz kullanılmadığı süre içinde su tankı temiz ve kuru tutulmalıdır. Termometreler; dereceler hastalarda müşterek kullanılıyorsa kaba kirlerinden arındırıldıktan sonra kapları ile birlikte düşük düzey etkili bir dezenfektan içinde 30 dakika bekletilir, durulanıp kurutulduktan sonra kaplarına konularak kaldırılır. Eğer tek hasta için kullanılıyorsa tercihen %70’lik etil alkol veya isopropil alkolle silinip kuru bir şekilde saklamak uygundur.


Oksijen manometresi; kullanılmadığı süre içinde kuru tutulmalı, kullanılırken 72 saatte bir orta düzey dezenfektanda 30 dakika bekletilmeli, durulanıp kurutulduktan sonra kullanılmalıdır. Oksijen maskeleri hastaya özel olmalıdır. Kullanım sonrası ultrasonik yıkama makinelerinde yıkanıp kurutulduktan sonra paketlenmelidir. Muayene odalarının genel temizlik ilkeleri aşağıdaki şekildedir:  Odadaki çöpler uygun şekilde toplanır.  Çöp kovaları görünür kir varlığında hemen, periyodik olarak da haftada bir kere yıkanıp durulanır.  Uygun renkte poşet geçirilir.  Dezenfeksiyon yapılırken; farklı dezenfektanlar ve bunların sulandırılma oranları vardır. Eğer dezenfeksiyon için çamaşır suyu kullanılacaksa, normal dezenfeksiyon için 1/ 100 oranında, kan ve vücut salgılarından kontamine olmuş yüzeye 1/ 10 oranında sulandırılarak kullanılır.  Lavabolar günlük olarak klorlu temizlik maddesiyle temizlenir.  Muayene masası deterjanlı su ile temizlenir ve kurulanır.  Telefon ahizeleri hergün deterjanlı su ile temizlenir ve kurulanır.  Doktor ve sekreter masası deterjanlı su ile temizlenir ve kurulanır.  Pencere kenarlarının tozu günlük olarak alınır.  Pencere camları her kirlendiğinde temizlenir, ayrıca haftada bir temizlenir.  Her gün kapı tokmağı silinir, haftada bir kapılar silinir.  Zemin mop ile temizlenir ve daha sonra paspaslanır.  Kullanılan moplar gün sonunda çamaşır makinesinde yıkanır.  Pencere perdeleri gözle görülür bir kirlenme olduğunda veya en az yılda bir yıkanır.  Odalardaki tıbbi cihazlar her gün deterjanlı su ile temizlenir ve kurulanır.  Muayene masası çarşafı her hastadan sonra değiştirilir (Koruyucu sedye rulosu kullanılır. Her hasta muayenesinden sonra örtü değiştirilir. Pratik olmasından dolayı kullanımı rahattır bunun yanında hastalar için hijyenik bir ortam sağlamaktadır. Böylece hastalıkların yayılmasını önlemede etkilidir.). Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği doğrultusunda atık maddeler aşağıdaki şekilde ortamdan uzaklaştırılırlar: Tıbbi atık torbaları ünite içinde bu iş için eğitilmiş personel tarafından toplanır. Tıbbi atıkların toplandığı çöp kovası/ konteynerler; tekerlekli, kapaklı, paslanmaz metal, plastik veya benzeri malzemeden yapılmış olmalıdır. Yükleme-boşaltma esnasında torbaların hasarlanmasına veya delinmesine yol açabilecek keskin kenarları olmamalı, yüklemesi, boşaltılması, temizlenmesi, dezenfeksiyonu kolay olmalıdır. Tıbbi atıklar sadece bu iş için ayrılmış araçlar ile toplanır ve taşınırlar. Tıbbi atıkların ünite içinde taşınmasında kullanılan araçlar turuncu renkli olacak, üzerlerinde “Uluslar arası Biyotehlike” amblemi ile “Dikkat! Tıbbi Atık” ibaresi bulunacaktır.




Tıbbi atık torbaları ağızları sıkıca bağlanmış olarak ve sıkıştırılmadan atık taşıma araçlarına yüklenir, toplama ve taşıma işlemi sırasında el veya vücut ile temastan kaçınılır. Atık torbaları kesinlikle elde taşınmaz. Taşıma işlemi sırasında atık bacaları ve yürüyen şeritler kullanılmaz. Tıbbi atıklar ile evsel nitelikli atıklar aynı araca yüklenmez ve taşınmaz. Atık taşıma araçları her gün düzenli olarak temizlenir ve dezenfekte edilir. Araçların içinde herhangi bir torbanın patlaması veya dökülmesi durumunda atıklar güvenli olarak boşaltılır ve taşıma aracı ivedilikle dezenfekte edilir. Tıbbi atıkların ünite içinde taşınması ile görevlendirilen personelin, taşıma sırasında Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 26’ncı maddesinde belirtilen şekilde özel nitelikli turuncu renkli elbise giymesi ve bunun ilgili ünite tarafından sağlanması zorunludur. Ünite içinde uygulanan toplama programı ve atık taşıma araçlarının izleyeceği güzergâh, hastaların tedavi olduğu yerler ile diğer temiz alanlardan, insan ve hasta trafiğinin yoğun olduğu bölgelerden mümkün olduğunca uzak olacak şekilde belirlenir. Evsel atıklar, üzerinde “evsel atık” yazılı, içine “siyah renkli” poşet geçirilmiş evsel atık kovalarına atılır. Evsel atıklar:  İdare binası, hasta, doktor, hemşire odaları organik ve inorganik atıkları  Hasta bakım üniteleri atıklarıdır. Enfekte olmayan tıbbi atıklar, üzerinde uluslararası biotehlike amblemi ile “tıbbi atık” ibaresini taşıyan “kırmızı poşet” geçirilmiş kırmızı renkli tıbbi atıkkovalarına atılır. Tıbbi atıklar:  Enjektörler, intravenöz kataterler, tek kullanımlık diğer malzemeler  Foley sonda, nazogastriksonda, trakeostomikanülü  İdrar torbası ve bağlantıları (idrar torbalarının içi kanalizasyon sistemine boşaltıldıktan sonra çöp poşetine atılmalıdır.)  İzolasyon atıkları, kesici-delici aletler (koruyucu bir kapta toplandıktan sonra tıbbi atık torbasına atılmalıdır.)  Kullanılmış pansuman malzemeleri, kullanılmış eldiven, gaita kapları, idrar kapları, balgam kapları  Cerrahi pansuman malzemeleri, bildirimi zorunlu hastalıkların atıkları  Kontamine araç ve gereçler, kan ve kan ürünleri, sekresyon ve çıkartılar  Diyaliz atıkları, laboratuvar atıkları  Kemoterapi ilaçları, insan patolojik atıklarıdır. Ambalaj atıkları, kontamine olmamış kâğıt, karton, plastik ve metal ambalaj atıkları “mavi renkli” poşet geçirilmiş ve üzerinde “ambalaj atıkları” yazılı mavi renkli ambalaj atığı kovalarına atılır. Ambalaj atıkları:


 Geri kazanılabilen atıklar (serumlar, ilaç şişeleri vs.)  Tıbbi malzeme ambalajlamasında kullanılan kâğıtlardır. Serum şişeleri ayrılmadan önce üzerinde bulunan iğne ve serum seti gibi hasta ile temas etmiş kısımlar çıkarılır. Ayrılan iğneler “delici kesici tıbbi atık” kovasına, serum setleri “tıbbi atık” poşetlerine atılır. Kırmızı renkli tıbbi atık poşetleri en fazla 3/4 oranında doldurulur. Bu düzeyde dolan bir torbanın değiştirilmesi için temizlik görevlisine haber verilir. Görevli tarafından mevcut “tıbbi atık” deposuna konur. Evsel nitelikli genel atıklar toplanmaları sırasında yanlışlıkla tıbbi atıklar ile karıştırılırsa tıbbi atık olarak kabul edilir. Toraks drenaj şişeleri önce aspiratör ile boşaltılır, daha sonra “tıbbi atık” kovalarına atılır. Aspiratör kavanozları içindeki vücut sıvıları ve idrar torbaları da önce klozete boşaltılır, idrar torbaları tıbbi atık kovasına atılır. Tıbbi atık deposu, tıbbi atıkların belediye tarafından alımından sonra dezenfekte edilir. 1.3.1. Muayene Odasında Bulunan Araç Gereçlerin Merkezi Sterilizasyon Ünitesine(MSÜ) Nakli Sterilizasyon ünitesinde alet ve malzemelerin teslim alınması ve teslim edilmesi aşamasındaki tüm uygulamaları kapsar.  Kullanılmış kontamine alet,set ve malzemeler kapalı transfer arabası veya transfer masası ile MSÜ’ ye transfer edilir. Eğer ünite ve MSÜ arasında ayrı bir kirli koridor yada kirli asansör varsa transfer araçlarının kapalı olması gerekli değildir.  Kullanılmış aletler kullanımdan sonra barkod okuyucu ile sayım ve kontrolü yapılarak MSÜ tarafından teslim alınır.  Her set içerisinde, mevcut olan aletlerin kayıtlı olduğu ve sayımlarının kaydedildiği bir liste bulundurulur.  Aletlerin birbiri ile temas eden uçları açık pozisyona getirilir, bisturi takılı ise uçları sapından alet yardımı ile çıkarılıp atılır ve düzgün olarak yerleştirildikten sonra MSÜ ye teslim edilir.  Steril alet, set ve malzemeler elde kucakta taşınmaz bir poşet içerisinde veya servis sepetleri ile taşınır ve malzeme teslim formu karşılığında teslim edilir.  MSÜ Ameliyathaneye malzeme alet set vb. teslim ederken ve teslim alırken Ameliyathane malzeme listesi kullanılır.  Ameliyathane dışındaki servislerden MSÜ’ye malzeme teslim etme ve alma için; teslim edilen malzemenin ne olduğu, sayısı, hangi servisten geldiği, ne zaman geldiği, kimin teslim ettiği, kimin teslim aldığı, ne zaman teslim edeceği bilgilerinin kaydedileceği 3 nüshalı Alet ve Malzeme Teslim Formu kullanılır.